Hiç başkasında kendine rastlanır mı? Bakışlar, hayatlar, amaçlar, istekler… Acaba insanoğlunun benzer hayalleri var mı? Neyi çok diler? Hangi rüyayı düşler? Bazen o kadar ister ki onu hayatına çeker veyahut iter. Şans gerçek mi? Dört yapraklı yoncayı bulmak yeterli mi? Birinde baht çoksa, diğerinde
Lavinya Dergisi
Anlatı YAZILARI 
                        DOSTOYEVSKİ VE HAYATIN İPLERİ
İnsan; içinde nice duygular barındıran ve amacına ulaşmak için dönüşen varlık. Öz değerlerinden uzaklaşan, zaman zaman itibarsızlaşan, güzel şeylere erişmek için gözünü hırs kaplayan benlik. Sebep ve sonuç. Suç ve ceza kavramını adil bulan ruhumuz ve dünya klasiklerinin çok konuşulan kitabının k
ASILIN KÜREKLERE
“Asılın küreklere!” diye kükreyen bir veya daha fazla Ahab vardır insanoğlunun hayatında; kin, öfke ve intikamla bezenen. Hayatının odağını bu hislere kaptırıp; bir martı çığlığından, nefis kahve kokusundan, taze çörek tadından mahrum yaşayan. Kaçırılan yüzlerce an. Geçmişe takılıp kalmak zaman kayb
IHLAMUR ŞİFASI
O gün ıhlamur şifasıydı. Canım cumartesi çabuk geçmişti. Kış ise tüm soğukluğuyla geri gelmişti. Sobalı pazarlar değişmezdi ve hiç sevilmezdi, o pazar akşamları. Eski bakır güğüm kaynardı fokurdayarak. Sonra bir kestane ya da mandalina kabuğu kokusu sarardı evi. Sobanın demir askılıklarına asılmış m
 
                        GÖBEK BAĞI
Göbek bağı kesilir, yeni doğanın ilk solunum hareketiyle ağlama sesi duyulur. Sorular başlar! Bebek kime benzeyecektir? İştahlı mıdır? Sakin midir? Cesaretli midir? Kıskanç mıdır? Anne karnında hırslı olmayı öğrenmiş midir? Hayırlı bir evlat olabilecek midir ve dünyanın en kadim kafa karışıklıkların
KRALİYET PİTONU
Sıradan bir gündü. İnsanoğlu her zaman yaptığı gibi koşturuyordu. İçlerinden biri değişiklik yaparak sözde nefes açmak için evine yakın o ormana gitti. Aynı ritimle yol geri dönülecekti. Rastlantı bu ya! Kuş, böcek, sincap değil minik bir yılan buldu. Nefeslenmek için geldiği bu yerde yavru öyle
 
                        KIRIK CAM TEORİSİ
İlk yalan, ilk görünüş, ilk kırık, ilk aldatma… “Bir kereden bir şey olmaz.” cümlesi ve benzerleri, insanların çekindikleri ve çekinmedikleri. İncinecek olanların üstüne mi gider birey dedikleri? İzler herkese gösterilir mi? Laf yığınları korkuları kapatır mı? Kaç kırık cam barındırır bedenimiz? Hay
 
                        WABİ SABİ
“Yeni yılda, yeni bir ben.” kararlarının henüz gündemde olduğu günlerde insanoğlu çeşitli hedefleri yazar ajandasına. Aslında tüm takip ettiği trendlerin temeli, yaşam kalitesini artırmaktır. İlham kaynakları arar durur beden. Kimi zaman daha havalı bir araba, hayalini kurduğu o şehre seyahat, sürek
 
                        KIRLANGIÇ ÖMRÜ
 Pencerenizden kaç kırlangıç kovaladınız? Kaç insanın değerini bilmediniz? Karşınıza çıkan kaç fırsatı teptiniz? Yarın, diyerek kaç hayali ertelediniz? İnsanoğlu uçsuz bir deniz! Ama birçoğu; hep elinde kalacakmış gibi hayatı seyretmiş ve göçmüş ve gitmiş…
Hikâye şu ki; günlerden bir gün kırlangıcın
İLK ÇİÇEK
 “Menekşe, lale, hanımeli; güzel huyun yoktur bedeli.” ile dile gelen dizeler. “Papatya gibisin beyaz ve ince, eziliyor ruhum seni görünce.” ile başlayan nameler. Çiçekleri şarkılara ve bilhassa aşka hediye eden cümleler.
Kokusu, dokusu, rengi, iklimi… Hangisi çeker insanoğlunu, tarif edilmez! “Ey s
DAPHNE
Aşk nedir? Sorusuna “Bir kimseye ya da bir şeye karşı duyulan aşırı sevgi ve bağlılık duygusu.” olarak cevap veriyor sözlükler. Çeşitleri dersek; tutkulu, arkadaşça, mantıklı, sahiplenici, bencil olmayan, platonik gibi cevaplar çıkar karşımıza. Platonik aşkın ünlü düşünür Platon’un adından geldiği h
 
                        NARKİSSOS
Narsisizm bir başka deyişle özseverlik. Kişinin kendini sevmesi başlığı altında sınırlandırılırsa alkışlanabilir. Lakin bu seviye kabaca tabirle, salt kendisine âşık olmaksa düşündürücü gelebilir! Hatta yolculuk yaparsak geçmişe bedeni ve ruhu bir nergis çiçeğine bile dönüştürebilir! Dinle! Başlangı
 
                        SİMURG
Simurg! Anka kuşu! Tuğrul kuşu! İsimler farklı olsa da yüklenen misyon aynı, o varlığa. Küllerinden doğmak! Pers, Fars, Türk mitolojileri, Kaf Dağı, bilgi ağacı gibi kelimeler hikâyesinde yer alsa da sonuç umut görmek, o duruşta! Tekrar ayağa kalkmak! İnsanoğlunun yaşadığı zorlukları üzerinden atmas
 
                        LOKMAN HEKİM
Hayatta hep matematik denklemleri olacak değil, şu x ve y ile başlayan. O kafa karıştırıcı çözemediğimiz her an. Çok daha basit neden ve sonuç ilişkileri var mesela! Yaşamı ertelemek denilen iki kelimeyle sözcüklere tutunan. Sabah çalan sinir bozucu saatin alarmı, nihayetinde bir düşman. Oysa uykusu
 
                        AT GÖZLÜĞÜ TAKMAK
Atlara neden gözlük takarlar? Bu sorunun cevabını bilen var mı veyahut hiç düşündünüz mü? Atın daha havalı görünmesi, mevcuttan hızlı koşması ya da gözlerinin güneşten rahatsız olmaması seçeneklerinden biri işaretlenebilir mi? Büyük puntolarla bir “HAYIR!” kelimesi yazılsın o zaman. Sadece önlerine
 
                        NAİF SÖZCÜKLER
 - Acılarım kaç gün sürecek Portuga? 
- En fazla kırk gün Zeze. 
- Kırk gün sonra geçecek mi? 
- Hayır, alışacaksın. 
“Şeker Portakalı” insanoğlunun gönlüne taht kuran o kitabın iç sızlatan satırları. Sahi acının tarifi var mı? Evrensel mi? Kişiye göre değişir mi? Dili, dini, ırkı, cinsiy
EKSİK ETEK!
“Coğrafya kaderdir.” der İbni Haldun. Nerede doğarsan oranın güneşiyle uyanır, iklimiyle ve kültürüyle yoğrulursun, yazar kitaplar. Örneğin Hindistan’da insanlar kast sistemi ile sınıflandırıldı. Derisinin rengi ile ayrıldı, Amerika’da. Kendi ırkından olmayanları ötekileştirdi, çok modern olduğunu i
 
                        AKREP VE KURBAĞA
Fıtrat: Tabii eğilim, huy, kişilik, cibilliyet, içgüdü, istidat gibi anlamlar taşır. İslam dinindeyse bu kavram özellikle tasavvufta önemli bir yer alır. “Fatr” kökünden türemiştir. “İlk yaradılış” manasına gelir. Yani mutlak yokluğun yarılarak içinden varlığın çıkmasıdır. Karakter ve henüz dış tesi
 
                        İNCİ KÜPELİ KIZ
İllüzyon; diğer değişlerle gözbağı, yanılsamak. Algının yetersiz kaldığı durumlarda boşlukları beyinle doldurmak. Suyun içindeki nesneleri olduğundan büyük ya da küçük görmek. Karanlıkta net görüş alanı olmadığı için varlıkları başka cisimlere benzetmek. Çeşitli resimleri farklı anlamlandırmak. Alda
 
                        NALINCI BABA
Peşin veyahut veresiye. Peşin alan, veresiye satan. Peşin satan, veresiye alan. Her bir kelime öbeğinin para, mal, mülk, senet, sepet gibi karşılığı veyahut anlamı var elbette. Yediden yetmişe vakıfız bu dengelere. Ya peşin hükümlü olmak denilirse? O da yazılır mı bakkal defterine? Ayın kaçında mahs
 
                        PANDORA'NIN KUTUSU
Masallara inananlar ve inanmayanlar. X, Y, Z farklıdır kuşaklar. Kötülük veyahut iyilik, keskindir sınırlar! Bir de şu çok derinde saklananlar. Bir deyim, bakış, olay, örgü, merakla ortaya çıkanlar. Hikâyeler dolanır dilden dile; yine de farklıdır versiyonlar. İnsanoğlunun kendi kutusunda sakladıkla
 
                        DON KİŞOTÇULUK
Hayaller ve gerçekler. Daima hayal kuranlar, gerçekten vazgeçmeyenler. Mantıkla sarmalananlar, düş dünyasında bile düşman yaratıp, onunla mücadele edenler. Boşa adımlar veyahut yanılsamalar. Ayaklarını sağlam basmayı öğütler kitaplar. Düş mü? Düş kurmayı da anlatır masallar. Vazgeçmemeyi seçer çoğu
 
                        KOYUNUN BULUNMADIĞI YERDE KEÇİYE ABDURRAHMAN ÇELEBİ DERLER
 İtibar; saygı görmek, değerli bulunmak ve güvenilir olmak gibi unsurları birleştiren kavram. Bu durumda; itibarlı insan olmak da paha biçilemez. Ehil; bir işi en iyi biçimde yapacak düzeyde bilgisi olan usta, yeterli, yetkili kimse. Akabinde, ehil olan da kıymette geçilmez.
 Atasözleri, gelenek
 
                        GÜZEL AMA...
“Sanat için sanat.” veyahut “Toplum için sanat.” tartışmaları hala süredursun, bilinmesi gereken bir gerçek vardır dünyada. Yeteneği geliştirmek, öğrenmek, faaliyete geçirmek, kültür eserleri öyle gökten zembille inmez yere. Belli bir birikimin sonucu olarak ortaya çıkar. Bazı sanat eserlerini görün
 
                        FİLLER VE İPLER
Filler, hortumlular takımının filgiller familyasını oluşturan memeli hayvanlardır. Geleneksel olarak Asya fili ve Afrika fili olmak üzere iki türü tanınır. 4000-6000 kg arasında ağırlıkları, 5,5-6,5 m arasında uzunlukları vardır. Jumbo, fillerin kralı olarak adlandırılan, türünün en ünlüsüdür. Sembo
 
                        BRİOCHE
 Kraliçe, çoğu hayatı zenginlik içinde geçen güzel bir kadın ve Avusturya arşidüşesi. Tarihi boyunca sayısız devrime sahne olan Fransa. Masal gibi bir yaşam ve trajedi içeren bir ölüm. On dört yaşında nişanlanan, saray adabını öğrenmek için hızla eğitime tabi tutulan Marie Antoinette… 
Gelin olduğ
 
                        KÖKÜNE KİBRİT SUYU
Ne var bu kibrit suyunda? Dillere pelesenk olmuş yıllar içinde. Hepsine, köküne, topuna diye başlayan basit, bileşik, türemiş kelimeler sıralanır ağızda. Bir nevi sülfürik asit, eski deyimleri incelersek zaç yağı dolanır sayfalarca. Kibritinde Arapça kbrt kökü olan “Kükürt” sözcüğünden alıntı olduğu
KAPTAN SWING VE GAMLI BAYKUŞ
Ünlü bir çizgi roman. Başkahraman Kaptan Swing, en yakın arkadaşları Kızıldereli Gamlı Baykuş ve Mr. Blöf. Öyle ki hikâyeler akıp gider ama gamlı her olayda uğursuzluk arar. Bu döngüye sebep olarak büyük dedesinin anlatılarını gösterir. Sudan nefret eder, iyi ok atar. Mr. Blöf ’ün köpeği ile hiç anl
ALYANS
 
İki şeyi birbirine ya da birçok şeyi topluca tutturmak, bağlamak için kullanılan ip, sicim, şerit, tel gibi düğümlenebilir nesne olarak tanımlanıyor, bağ. Aşk, sevgi, söz vermek ile ortaya çıkan bağlılık ise bir sembol istiyor ilişkide. Kısaca tanımlarsak; “Parmağa takılan madeni halka.” şeklinde o
 
                        PAREIDOLIA YANILSAMASI
Karpuz kabuğundan bozma tekne olur mu? Bulut, tavşana benzer mi? Kahve telvesinde balık görünür mü? O şarkıyı dinlerken, olmayan bir kelime duyulur mu? Beyin kandırılır mı? Hasta gibi görünen patates, dondurmanın içinde eriyen bir kutup ayısı, kelebek şeklindeki domates ve bunun gibi onlarca örnek s
 
                        ALBATROS
Bir albatros kadar âşık ve yalnız olmak! Işık girmeyen, fırtınaların bile kendi içinde savaştığı güney okyanuslarının sahipleri. Denizcilerin korkusu, rüzgârların hâkimi ve coğrafyacıların kutup hattı tarifi. Rekoru üç yüz kilometre/saat olmakla birlikte seksen kilometre ortalama yazan ibreler. Onla
 
                        POLENTE FENERİ
Karanlığın hükmü ve gece, kimilerine eşsiz huzur verir. Kimileriyse gökler siyaha boyanırken korkar, çekinir. Göz gözü görmezken ışığı bulur mucit. Ateşle başlayan serüvenin sonu gelmez. Teknolojiyse güneşe yetişemez. İnsanın karada başlayan adımları denizlere ulaşır. Balıklarla yarışmak için değils
THESSALONIKE
Eski çağlardan bu yana yeryüzünün çok ayrık noktalarında farklı milletler, benzer hikâyeler anlatmışlardır. Zaman hızla değişmiş, cümleler aynı kalmıştır. Andersen masallarından bugüne bu kural değişmemiştir. Hele ki mevsimlerden yaz olunca deniz, dalga, kum aşkıyla yeni fısıltılar başlamıştır. Deni
 
                        YALANCI VE MUM
Bir varmış, bir yokmuş çok eski zamanlarda küçük bir kasabada Geppetto Usta ve Pinokyo yaşarmış. Doğrular ve yalanlar hikâyenin içinde saklanmış. İnsanoğlunun zihninde bu ikili yüzyıllarca yer almış. Çıplak gerçekler, süslü yalanlar şekil değiştirmiş. Bu uğurda nice atasözleri yazılmış. Mesela kelim
YENGEÇ SEPETİ
“Ben sahip değilsem, sen de sahip olamazsın!” veyahut “Ben başaramıyorsam sen de başaramazsın!” rekabetçi duygular, hasetlik ve kıskançlık sarmalı. Kurumsal veya özel hayatta ortaya çıkan emeğin sabote edilme çabası. Üretene gem vurma hastalığı. “Yengeç anlayışlı kişilerden uzak durun!” tavsiyeleriy
 
                        MALEFİZ
“Hiçbir zaman bize gerçek hastalar gelmez. Gerçek hastaların hasta ettikleri gelir.” Psikiyatri servisleri çoğunlukla bu cümleyi deklare eder. Belki bir bencille, narsistle, arsızla, empati yoksunuyla yaşamak zorunda bırakılanlar. İyilik ve kötülük dengesi gibi çok narin teraziyi tutan dimağlar. İyi
 
                        KOLEKTİVİZM GÜCÜ
“Kendi ışığına güvenen, başkalarının parlamasından rahatsızlık duymaz.” cümlenin sahibi Victor Hugo, romantik akıma bağlı Fransız şair, roman ve oyun yazarı. İyi olmak, en iyisi olmak, başarmak, başarıyı sindirmek. Ya paylaşmak! Bilgiyi, yeteneği, kazanılmış yetileri, toprağı, tohumu, hatta bir kupl
 
                        DÖRT AYAKLI BİR TERAPİ
 Evet doğru, benimkisi dört ayaklı ve tüylü. 
Terapi dediğimiz şey bir insanın kendini iyi hissetmesi için hayatına farklı pencerelerden bakabilmenin farklı bir adı, özel bir kelime. Kimisi bunu bir psikolog, kimisi arkadaş, kimisi seyahat, kimisi kişisel bakımla uygular. Bense bir canlı tüy yumağ
 
                        ŞARJIM BİTMEDEN
 Hayatın yeni bir başlangıç noktasındayım. Bir süredir kendime gerçekten vakit ayıramadığımı farkettim. Bedeni varlığım masada olsa da ruhani varlığım genelde reenkarnasyona girmiş gibi dolanıp duruyor. Yapmaktan hoşlandığım şeyler koşarak benden kaçıyorlar...
Okuduğum yazılar yerçekimine karşı gele
BARTLEBY SENDROMU
 Vazgeçebilmek, tıpkı yapmayı seçmek gibi kudret gerektirir mi? Bir sanatçıyı sanatçı kılan, unsurları yazmak ve bu yeteneğini hala kullanabiliyor olma şansına sahipken bırakmak, diğer bir deyişle sanatın intiharı sanat mıdır? 
           Yazmak, bir bakıma ertelemek midir? 
Slavoj Zizek bir rö
 
                        RÜZGÂR TELEFONU
 Yas, evrensel şu duygu ve insanların onu yaşama şekli farklı olsa da hayata tutunma çabaları benzerdir. Yitirilenlerin ardından rutine dönmek için zaman ve çözümler devreye girmektedir. Tıpkı yaşlı bahçıvan Itaru Sasaki’nin hikâyesi gibi, başlangıçlar beyinlere resmedilmiştir. 
Kuzenini ölümcül b
 
                        DERİSİNİ DEĞİŞTİRMEYEN YILAN
Nietzsche böyle buyurdu Zerdüşt’te; “Ama önce sen kendini inşa etmelisin, dimdik bir beden ve dimdik bir ruhla.” diyor ve ekliyor; “Derisini değiştirmeyen yılan ölmeye mahkûmdur. Bu durum fikirlerini değiştirmeyen zihinler için de geçerlidir.” 19. Yüzyıl felsefesi günümüze taşınmış mıdır? İnsanoğlu
SELANİK’TE AÇILAN BİR ÇİFT GÖZ
“Bir anne dünyayı değiştirebilir.” Zübeyde Hanım 1881 yılında Selânik Kocakasım Mahallesi, Islahhane Caddesindeki, üç katlı pembe bir evde dünyaya getirdi Türk milletinin kurtarıcısını. Mahalle mektebi, Şems Efendi Mektebi derken Selânik Mülkiye Rüştiyesi, Askeri Rüştiye okullarında eğitim gördü Mus
 
                        PYGMALION ETKİSİ
“Kendini gerçekleştiren kehanet.” olarak adlandırılan bir olgu “Pygmalion etkisi”. Yüksek beklentilerin belirli alanlarda daha iyi performansa yol açtığına inanılması. İlk defa 1948 yılında sosyolog Robert Merton tarafından ortaya atıldı. İçeriği detaylarda saklı ve motivasyon ile bağlantılı. Sosya
 
                        ZEiGARNİK VE YARIM KALMAK
“Ben, alacakaranlıkta son sabahımın, dostlarımı ve seni göreceğim ve yalnız yarım kalmış bir şarkının acısını toprağa götüreceğim.” demiş Nazım Hikmet kaleminden dökülen cümlelerde. Neydi o yarım kalmak meselesi? Şu mutlu sonla bitmeyen aşkların şairleri, yazarları ve insanoğlunun zihni! Tamamlanmam
KULEŞOV’UN GÜLÜMSEYEN YÜZLERİ
2017 yılından itibaren sosyal platformlarda en çok kullanılan ve sevilen emoji gülen yüzdü. Fakat sıkça kullananlar için haberler kötü! Z kuşağına göre artık bu emoji havalı değil! Demode! Cool olma statüsü elinden alındı. Yerini hangi ifadenin aldığıysa zamana bırakıldı. Sanal olmayan günlük yaşamd
 
                        DÜNYANIN EN KOLAY ŞEYİ
Sorular ve cevaplar! Binlerce yıldır benzer arayışlar, hikâyeler, masallar… Kimine kurbağa prensi öpmektir kolay, diğerine pamuk prensesin ciğerini sökmek. İnce Memed’in satırlarını okursak eğer, en zor olan “İnsan olmaktır.” yazar. Devam edilirse gezintiye, Victor Hugo’ya kulak kabartılır. Kendisi,
 
                        BALIĞIN BEDDUASI
“Yerkabuğunun çukur bölümlerini dolduran, birbirleriyle bağlantılı olarak yeryüzünün beşte üçünü kaplayan tuzlu su kütlesidir.” sözlük anlamı olarak “Deniz.” Uzaktan bakıldığında kimine mavi, kimine yeşil. Dalgası, mercanı, sirenleri ilham verir. Nice aşk hikâyelerine konu olur. Hele bazılarının evi
EMU SAVAŞI
Tarih, nice savaşlara sahne olmuştur. Çeşitli kaygılar sebebiyle yaşanan bu muharebelerin hepsi insanlar arasında geçmemiştir. Hatta bazıları şaka niteliğindedir. Şöyle ki, yıl 1932 vahşi yaşam operasyonu kapsamında birkaç düzine deve kuşu Avusturalya ordusuyla karşı karşıya gelmiştir. Afrika’daki d
 
                        HOŞAFIN YAĞI KESİLDİ
Kurutulmuş meyveler ve şekerli su ile hazırlanan bir tatlıdır, hoşaf. Dilimize Farsça kökenli hoş ab’dan gelmektedir. Tarifi, seveni, sevmeyeni değişir ama Türkçe birçok atasözüne özne niteliğiyle eşlik etmektedir. Örneğin; “Eşek hoşaftan ne anlar, suyunu içer tanesini bırakır.” cümlesi dilimize pe
MİSKET TÜRKÜSÜNÜN HİKÂYESİ
Ankara’da meşhur şu elma türüdür, misket. O yıl meyve verirse, diğer yıl vermez. Bir yüzü kırmızı, diğer yüzü ise sarı ila yeşilimsi bir renk taşır. İnce kabuklu hoş kokuludur. Fakat cümlelerimizin temeli misketin özellikleri değildir. Anadolu’nun nice âşık, şair ve ozanlarına ilham olan dağı, taşı,
 
                        HAMLET VE İNTİKAM
İntikam: “Öç.” Trajedi: “Bir tiyatro deyimi ağlatı.” Shakespeare’in en ünlü oyunu Hamlet, işte bu iki kelimenin birleştirilmesiyle kurgulanmıştır. Basit ifade şekliyle, bir intikam trajedisidir. Hamlet’in Danimarka Kralı olan babası, hem tacına hem de karısına el koyan kardeşi Claudius tarafından öl
WINNIE THE POOH
Çiçekleri sever mi insanoğlu? Nergis, menekşe, lale, sümbül… Hangisini koklayınca başkalaşır gönül? Kır, bahçe, sera, vazo nerede mutlu olurlar bir ömür? Koparılan çiçeklerin hikâyesini süsleyip anlatmak mıdır? Su ve besin alamadıkları için yaşama kabiliyetlerini yitirdiklerini itiraf etmek midir ha
 
                        HAŞLANAN KURBAĞA
Metafor mu? Gerçek mi? Kaynayan su acıtır mı? Kaç derece kaçış planı yaptırır? Hangi sıcaklık bedeni alıştırır? Sessiz ve yavaş gerçekleşen değişimlere verilen tepki mi yanıltır? İnsanoğlu neye niçin duyarsız kalır? Çağdaş bilimcilerin kimi bu deneye katılır, kimi söylem olarak kaldığına inanır. Fak
 
                        ÖRGÜ MASALI
Mitoloji bu, yazılır, çizilir, anlatılır. Hatta aynı olaylar, farklı versiyonlar ile nesillere aktarılır. Kimi hikâyeci mutlu sonla biten cümleleri kullanırken, bir diğeri hazanı yaşatır. Başarı, güç, cesaret alkışlanır. Bilinir ki; her canlının yeteneği farklıdır. Fakat kıskançlık ve kibir ışığı da
 
                        ÇİZMELİ KEDİ
Aldatır mı? Ummadık taş baş yarar mı? Zenginlik ve saygınlık peşinde koşulur mu? Sonuca giden tüm yollar mubah mı? Masallar gerçek hayatı yansıtır mı? Miras olarak insana bir kedi kalır mı? Kulaktan kulağa anlatılan, yazılan, çizilen kahramanların hikâyesinden ders çıkarılır mı? Tünelin ucunda üç el
ÇİÇEĞİN COŞKUSU
Çiçekler, pek çok özel günün mimarları. Kimi aşkı anlatır, kimi özlemi veyahut hatıraları. Onlar mitolojik hikâyelerin de kahramanları. Yazılır, çizilir sembolik önem ve anlamları. Nergislerden, sümbüllere, karanfillerden günebakanlara süslerler masalları. İnsanları çiçeklere çevirir Yunan ve Roma t
 
                        ORMANLARIN KRALI
Orman ve kral… Aslanlardan daha güçlü, hızlı ve yetenekli hayvanlar vardır. Lakin onlar varken neden aslanlar kral olmuştur? Bu basit cümleye cevap aramış mıdır zihinler? Var mıdır bu konuda bilinen veyahut bilinmeyenler? Üstelik hepsi savanada yaşarken! Ormana bu kadar uzak ve ilgisizken. Bir de kr
UMUR
Aldırış, önem verme gibi açıklamalar “umur” kelimesini getirir belleklere. Türeyen kelimeler ile “umursamak” olursa anlam bekleyen. Ona da aldırış etmek, önemli saymak cümleleri tanımlanır hecelere eklenen. Peki, iyi midir, kötü müdür umur-samak? Kimi der ki, bir insan ne kadar güçlenirse, o kadar e
İSTEMEMEK KELİMESİ
“Yan yattı, çamura battı. Lastik patladı, şoför atladı.”, “Gönül ne kahve ister ne kahvehane, gönül muhabbet ister kahve bahane.” dilimize dolayan tekerlemeler. Mazur görmek, sözcüğünden türetilen mazeret. Bir şeyi yapmamak için öne sürülen sonsuz sebep. Hastayım, yastayım, yorgunum, meşgulüm, traf
THE DOLPLIN
O eşsiz ışıltı; parladı, kaydı ve gecemizi aydınlattı. Kâh romantizme eşlik etti, kâh dilek tutturdu. Kimi insanoğlu, herkesin bir yıldızı olduğuna inandı. Küçük Prensin onlarla konuşmasına çocuk okurlar tanık oldu. Umudun tanımını aldı, ateş böceğiyle karıştırıldı. Gece ile dost sayıldı fakat ne el
 
                        GÖLGE OYUNU
İki karakter; gerçekten yaşayıp yaşamadıkları, yaşadılarsa nerede ve nasıl yaşadıkları kesin olarak bilinmez. Rivayetlere dayanır, nam salar, nesilden nesille aktarılır. Taklide ve karşılıklı konuşmaya dayanır, iki boyutlu tasvirlerle bir perdede oynatılır. Oynatıcısına “Kurgusal” veyahut “Hayali”
İNCİR AĞACI
“Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu! Düşüncemizin katlanması mı güzel, zalim kaderin yumruklarına, oklarına? Yoksa diretip bela denizlerine karşı dur, yeter demesi mi?” Satırlar William Shakespeare’in Hamlet adlı eserinde geçen küçük bir monolog. Yolunu bulmak veya kaybolmak, susmak veyahut k
BENJAMİN BUTTON’UN TUHAF HİKÂYESİ GİBİ
Sıra dışı bir hayat onunkisi. Yaşlılıktan gençliğe doğru ilerlerken yaşamın cilveleri ile karşılaşmak başka kimin bahtına düşer ki? Rutinimiz doğum, bebeklik, çocukluk, gençlik diye devam ederken denklem değişmez ki. İş hayatına atılırken, âşık olup evlenirken, ebeveynliği tadarken insan daha deney
 
                        ÇÖP KAMYONU
Güne nasıl başlar insanoğlu? Günaydın kuş, çiçek, böcek, camdaki teyze, servis bekleyen çocuk, heybetli çınar ağacı, göz kırpan bulut ve diğerleri gibi onca olumluma ile gülümseyerek mi? Peki bu neşe saçan hali, olumsuzluklar eksiltebilir mi? En sevdiğin bluzuna kahve dökülmesi, otobüs kaçması, yağm
 
                        HAYAL PORTAKALI VE KURBAĞA VE…
Çocukluk! Yazar Jose Mauro de Vasconcelos, yıl 1968 ve on iki günde satıra alınan fakat yirmi yıldan fazla yürekte taşınan düşle gerçek arası o hikâye. Beş yaşındaki kahramanımız Zeze’nin dilinden birinci tekil şahıs paragraflar. Zor bir hayat, sefalet, şiddet, ikinci plana atılmak fakat her şeye r
 
                        SAHTE OTOBÜS DURAKLARI
“Çocukluğum”; Maksim Gorki’nin muhteşem eseri ve devamında gelen “Ekmeğimi Kazanırken”, “Benim Üniversitelerim” üçlemesi. Acımasızlık ve hoyratlık içindeki tertemiz o çocuk kalbi. Kahramanları, hayatın zorlukları bir yana dursun, yine de yıllar renkli ve gizemli. İnsanoğlunun sadece edebiyat satırla
 
                        YAŞLI BALIKÇI TABLOSU
İnsan doğası ne kadar karmaşıktır? İyi ve kötü kavramları bu karmaşanın neresindedir? Peki, iyi nedir? İyi kelimesi üzerine çok şey söylenebilir. Örneğin felsefe der ki; “iyilik iyidir.” Bununla da yetinmez “herkes doğuştan iyidir.” Cümlesi okunur satırlarda, filozoflar dile gelir. Kimileri aksini s
ZÜĞÜRT TESELLİSİ
Elde ettiği önemsiz bir şeyin, elde edemediği önemli şeyleri aratmadığını beyan ederek insanoğlunun kendini avutma şekline; “Züğürt tesellisi” denilmektedir. Halk arasında sıklıkla kullanılan züğürt kelimesinin ise sözlük anlamı; fakirdir. Dilimize Ermeniceden geçtiği bilinmektedir. Hayatın sürprizl
KIRMIZI RİNGA BALIĞI
1800’lü yılların başına uzanan kelimeler, akabinde tazıların tilki avı için eğitildiği o günler ve onlardan her türlü dikkat dağıtıcı şeyden kaçınma veyahut kokudan etkilenmemeye dair olan beklentiler. Bu nedenle bir köpeğin yeteneğini test etmek için yem olarak kullanılan kırmızı ringa balığı ve da
 
                        RENKLERİN USTASI
Bir insanı, bir konuyu, bir yapıtı, doğru ve yanlış yönlerini bulup göstermek amacıyla ereğiyle inceleme işine “eleştiri” denir. Olağan akışta, koşan yürüyeni, yürüyen duranı, duran yatanı eleştirir fakat çoğu zaman yatan, herkesi eleştirir. Hiçbir şeyi beğenememeyi kendisine amaç edinir. Yetkinlik,
 
                        ARTHASHASTRA
Ne ölçüde mit, ne ölçüde gerçek bugün dahi bilinmeyen hikâyeler vardır. Kulaktan kulağa anlatılır. Rivayetler bu konuda “Arthashastra” isimli eseri temel alır. Eser, günümüz Hindistan’ı geçmişteyse Maurya İmparatorluğu kurucusu Çanakya’nın kaleme aldığı siyaset ve devlet bilimi üzerine iyi bir kitap
 
                        ÇIRAK, TUZ VE DİĞERLERİ
Şikâyet, sızlanmak, söylenmek… Çağın getirdiği olumsuz davranışlar silsilesi. Müşteki; mızmız, uyumsuz tavırların tanımladığı şikâyetçi insan profili. Oysa zaman ağlama zamanı değildi. İnsanoğlu olumsuz cümleleri terk etmeliydi. Bir zalim, kurbanının serzenişlerini çok uzaktan duyabileceği gibi, sab
 
                        ANTHONY BURGESS
İnsan kendisine bir yıl ömür biçildiğini öğrenirse hayatı nasıl gelişir? Köşesine mi çekilir? Yasa mı bürünür? Varsa ölmeden önce yapılacaklar listesi, tamamlamaya mı soyunur? Çok sevdikleriyle mi vakit geçirir? Görmek istediği diyarların rotasını mı çizdirir? Mirasında kime neyi yazdırır? Dimağ nel
HASTALIK HASTASI
Soren Kierkegaard “Meseller” kitabında şöyle yazar: “Sanırım dünyanın sonu, her şeyin bir şaka olduğunu sananların yüksek alkışları arasında geçecek.” Peki, geçmek filine hangi anlamlar yüklenecek? İnsanoğlu ne zaman uyanacak? Kimi durumları gerçek kesitlere yoracak? Üç asırdır birçok topluluk taraf
 
                        LAKTİK ASİT FERMANTASYONU
Çatlamak: “Parçalara ayrılıp dağılmayacak bir biçimde yarılmak.” tarifini yapıyor sözlük. Sert cisimlerin, kırılgan nesnelerin ve hatta insanların çatlakları olabileceğini yazıyor günlük. Deri, kılcal damar, el, kol, vücut… Peki, kalp ve ruh? Sahi “Her şeyi ben yapabilirim!” ile başlayan şu yorgunlu
CİĞER
Karaciğerin ılık, kanlı, sulu zemini ve sağlık üzerindeki etkisi söz konusu olunca, pek çok kültürde odak noktasına oturtulmuş. Babil’de ruhun karaciğerde ikamet ettiğine inanılırmış. Milattan önce iki binli yıllar organa altın çağını yaşatmış, hurafeler birbirini kovalamış. Koyun ve keçi gibi küçük
 
                        ARMUDUN SAPI ÜZÜMÜN ÇÖPÜ
“Haset”in borusu var mı? Sesi yüksek çıkar mı? İnsanoğlu sahip olmak isteyip olamadığı her beden, ilişki, başarı, maddi varlık, enerji gibi lütufların eksikliğinin acısını olandan çıkarır mı? Mutlu aileler, güzel kadınlar, kariyer basamaklarını tırmananlar, hayallerine sahip çıkanlar, sevilmeyi baş
 
                        AVCI VE AKREP
Milattan sonra 56 - 120 yılları arasında yaşamış olan Romalı avukat, senatör, hatip Gaius Cornelius Tacitus (Genel bilinen adıyla Cornelius): “Dünyadaki çirkinliklere tahammülünüz kalmadığı zaman gözünüzü gökyüzüne çevirin.” demişti. Ne güzeldir her Yaz boydan boya geceyi kaplayan saman
 
                        PARİS SENDROMU
Paris; romantizm, aşk, moda, şanzelize, Eyfel Kulesi, nefis kokular, şen kahkahalar, muhteşem tatlılar, güzel müzik, temiz sokaklar, şaşaalı filmler... Popüler sanat ve sinemanın tekrarlı bir biçimde ideal şehir olarak yansıttığı çerçevenin görseli. Turistlerin en çok ziyaret etmekten hoşlandığı baş
 
                        KÖRLERİN FİL TARİFİ
Hakikat nedir? “Bir işin doğrusu, gerçek.” olarak yanıtlar pek çok Türkçe sözlük. “Gerçekliğin aynadan yansıyan resmi.” ifadesini kullanır felsefe. “Zahirin altındaki gerçeklik ve gizli mana.” Şeklinde açıklar tasavvuf. Peki, hakikat için gerekir mi bütün? Bir ucundan tutmakla, yarım yamalak bilmekl
 
                        PETER PAN SENDROMU
İskoç roman ve oyun yazarı James Matthew Barrie’nin yazdığı karakter Peter Pan; büyümeyi reddeden haylaz bir çocuktur. Var olmayan ülke (Neverland) adında küçük adada yaşamıştır. Tinker Bell ve Kayıp Çocuklar Çetesinden arkadaşlarıyla maceralara koşmuştur. Durmaksızın Korsan Kaptan Hook ve müretteba
 
                        AŞK-I HİKÂYE
İnsanoğlu yıllar yılı gerçek aşkın ne olduğunu tanımlamaya çalışmadı mı? Bu beyhude çabası hangi amaçlaydı? Destansı onca aşk hikâyesine şahit olmak dimağına ne kattı? Aşk dediğin yaşatır mı? Can acıtır mı? Bir zamanı veyahut sırrı var mı? Kul, onu bulacak kadar şanslı mı? Bulmak kadar sahip çıkmak
TELGRAFIN TELLERİNE KUŞLAR MI KONAR?
Telekomünikasyon çağı, dijital yaşam, sanal dünya, sosyal platformlar, anında yapılan görsel ve işitsel bağlantılar, konum takipleri ve diğerleri. Peki, iletişim her zaman böyle miydi? Ah şu eskiler daha güzeldi dedikleri. Telgraf, çevirmeli telefon ve mektup kâğıtları çok içten değil miydi? Sahi d
 
                        NİLÜFER ÇİÇEĞİ
Ağlamak ve gülmek, ışık ve zifiri siyah, nilüfer ve bataklık… Var mı kelimelerde bir terslik? Dört başı mamur hayat ve imkânsızlık. Geçmişin acısı ve gelecek kaygısı arasındaki şu sıkışmışlık. Pişmanlıklar, keşkeler, niçinlerle geçen ömür arası, hissedilen koca bir kıymetsizlik. İnsanoğlunun maruz
 
                        PROMETHEUS
Mitleri konu alan, doğuşlarını araştıran, anlamlarını inceleyen, yorumlayan bilime “Mitoloji” adı verilir. İnsanlık tarihi nice mitolojik ders verici hikâye içerir. Kök salmış, birçok farklı kültürün kendi inanç ve yaşamlarını yansıtan tanrıları, doğaüstü varlıkları, kahramanları ve kâinata ilişkin
 
                        PENCERE, KIRMIZI İP VE HÜZNE DAİR CEVAPLAR
 Camda süzülen yağmur tanelerini izliyorum oturduğum yerden. Göğün çehresi karardıkça daha çok üşüşüyor damlalar camıma; birbirleriyle yarışıyor, birbirlerine karışıyorlar telaşla. Bu hareketlilik hâli, durgun yansımama bir not bırakıyor aniden: “Dikkat, pencerende hüzün var bugün!” 
İlk başta t
KUYU
Dip ve tepe… Peki, farkları ne? Biri insanı mest eder, ötekisi yerle yeksan. Sahi daima dört başı mamur yaşar mı insan? Dipte; yankılanır ses, haykırış, isyan. Ya tepe; oldukça yakınsa ve sadece gerekliyse silkinmen ey insan. Mesnevideki hikâye anlatıcısı ders verir ve gelir yine bilgelerden cümlele
OKYANUSTA KARŞILAŞMAK
Atlas ve Pasifik Okyanusu Alaska Körfezi civarında birleşir, eriyen buzul suları ile okyanus sularının birbirlerine karışmadıkları söylenir. Bazı bilim adamlarına göreyse az veyahut çok ama karışır, iki su arasındaki mineral farklılığı nedeniyle karışım sadece zaman alır. Bu ve benzeri pek çok suyun
 
                        YANIK TOST TEORİSİ
“The Burnt Toast Theory” az bilinmeyenli bir denklem meselesi gibidir: “Tost makinasında unutulan ekmek, artık sadece yanık tost değildir.” Teoriye göre durum bize hayatın sunduğu fırsatların veyahut koruma kalkanının
 
                        SİSİFOS
 Tıpkı hayat gibi…
Yunan Mitolojisinde adı geçen Sisifos (Sisyphos), hilekârlığı ve sahtekârlığı ile nam salmış bir kraldır. Hakkında öyle şeyler anlatılır ki tanrıları çok zorlar ve sinirlendirir. Yaptıklarının sonucu olaraktan ömür boyu sürecek enteresan
 
                        YAŞAM TERZİHANESiNDE DİKİŞ TUTMAYAN SORULARA DAİR
Takvim, yaprak dökmeye hazırlanıyor. Dakikalar, birbiri üzerine biniyor. Geçen zaman, bir ayı daha geride bırakıyor. Bu sürekli devinim, sayıları çoğaltırken nasıl da eksiltiyor bizleri aslında. Zamanın ikiliklerle dolu evreninde yaşamak diyorum buna. Gözüm dışarıda, bahçemdeki yalnız a
ROBİNSON CRUSOE
Yapay zekâ çağı; herkes yorgun, çoğunluk mutsuz, fazlası öfkeli, her şey karmaşık. Varoluşun içinde yok oluş, arayış. Kendinden ve sevdiklerinden uzaklaşış. Kapanıp bir odaya saatlerce uyumayı kurtuluş sanış. Sanal âlemde saatlerce dolanış. Dönüp dolaşıp aynı yerden yeniden başlayış. OKUMAYA DEVAM ET
KÜRK MANTOLU MADONNA
 	Hatipzade Raif, içine kapanık, utangaç ve sessizdir. Berlin günlüklerinde odasına kapanıp kitap okumaktan bir süreliğine sıyrılarak gittiği sergide gördüğü portreye âşık olacak kadar hayalperesttir. Hikâyeye konu olan “Mıhlanmış gibi” o resme bakarak geçirilen saatlerin çokluğudur. 
  Aşk!
 
                        TAÇ UTANGAÇLIĞI
“Crown Shyness” yani “Taç Utangaçlığı” görüngüsü daha önce duyulmamış olunsa bile mutlaka şahitlik edilmiştir, sadece başlığı bilinmemektedir. Belki de bu yüzden aksi cümleler ile girizgâh yapılması denenmelidir. Sıkışıklık hissi! Rahatsız, huzursuz, bunalmış insanlığın resmi! Sahi bu hali kim seve
SOBA MESELESİ
Son günlerde birçok platformda resmi dolaşan o obje, soba. Kimisinin üzerinde bakır bir çaydanlık, portakal kabukları serpiştirilmiş şu koku, kestaneler yer yer pişmiş. Sonra yerde minik bir gırgır, minder, sıcak her yana yayılmış. Kahvaltıda üzerinde ekmek kızartılmış, tereyağı sürülmüş, pazar akş
 
                        BÜYÜYEN DİLEKLER, BÜYÜTEN KEŞKELER VE BÜYÜLÜ BİR EZGi
Tarihin tozlu yollarını aşıp gelmiş bir enstrüman, hünerli iki elin arasında büyüdükçe büyüyor. Hayat yorgunu parmakların incitmekten sakınarak özenle dokunduğu teller, anda titreşip zamana salındıkça büyülü bir ezgiyi taşıyor kulaklarıma ve daha fazla bekletmeden sarılıveriyor ruhuma. Kıpırd
 
                        KİRAZ KASESİ
Birçok açıdan olumsuz olumluya baskın mı çıkar? Kötü iyiden güçlümü sayılır? Benlik, iyi ve öz kavramlarının peşine düşmek yerine, kötü ve öz detayına mı takılır? Kötü ebeveynler, kötü duygular, kötü anılar daha mı çok akılda kalır? İnşası yıllar süren dostluğu, tek bir kırıcı eylem mağlup mu
 
                        ÇÖL VE İYİLİK
   Doğum, yaşam ve ölüm. Üçken değişmez bir bütün. Varsın bugün, yoksun öbür gün. Sevip, sevilen şanslı insanoğullarından mısın, düşün? Peki, bunu hak edecek ne yaptın, bugün? Dört başı mamur musun, her öğün? 
  İyilik ve kötülük konuşulur, dilin kendisi hür. Mutluluk kulun içinde, keşf
 
                        STENDHAL SENDROMU
“Hiperkültüremi” diğer adıyla “Floransa Sendromu” veyahut “Stendhal Sendromu”; baş dönmesi, hızlı kalp atışı, şaşkınlık, baygınlık, kimlik kaybı, tükenme, sanrı görme gibi belirtilerle ortaya çıkan bir rahatsızlıktır. Tabloyu tetikleyen çok ilginçtir ki sanat eserlerinin varlığıdır. Kişinin o
 
                        BİR FİNCAN KAHVE
Hatır: “Düşünme, anımsama, akılda tutma yetisi, bellek, anlık, kalp.” diyor Türkçe sözlük. Adeta insanoğlunun hafızasında nefeslendiği o yemyeşil düzlük. Birine karşı duyulan sevgi ve sa
 
                        ZAMANIN SÖZDE EŞİĞİ VE BİR YENİ YIL DİLEĞİ
   Yine bir eşikteyiz… Son ve başlangıç arasındaki mesafenin öylesine kısaldığı bir eşik ki burası
gece yarısı yelkovanın akrebe kavuşmasına da birkaç saniye kalmış… O eşikte dikilip bu kavuşmayı
bekliyoruz nicedir, sabırsızlığın parmak ucundayız. Geçmişi geride bırakmanın hafifliği, geleceği
SELENE VE ENDYMION
Uyku: “Vücudun dinlenmesini ve beynin bir gün önce aldığı bilgiyi işlemesini sağlayan değiştirilmiş bilinçlilik hali.” olarak tanımlanır. Resmi olarak “Rem” ve “Non-Rem” uykusu olarak ikiye ayrılır. Ancak uyku, yalnızca bu kadarla sınırlı değildi
 
                        ÇİZMEYİ AŞMAK
Latince ifadesi “Ne supra crepidam” olan deyim ve hikâyesi oldukça ilginçtir. Yunan ressam Apelles’e ithaf edilir. Apelles tablolarını sergilemek için bir sergi açar. Serginin ziyaretçilerini uzaktan uzağa izlemeye koyulur. Ziyaretçiler arasındaki ayakkabıcı, ressamın bir tablodaki “çiz
 
                        SEVMEK
Aşk fenomeni, sevgi ilişkilerinin nörobiyolojisi, flört oyunları, papatya fallarının ötesine geçti. “Üsküdar’a gider iken aldı da bir yağmur…” ile başlayan, kâtibe yakışan kolalı da gömlek mazide kaldı. Oysa dün ve bugün hakkında nice tanımlamalar
 
                        SANA KİMİN EŞLİK ETTİĞİ
Seyahat ve hayat… İki terim birbirlerine ne kadar benzer? Hangi kümenin ortak alanında buluşurlar? Camdan dışarı bakmak, geçilen yolları izlemek, şehirlerin değişmesi, manzaraların kayması, tabelaların arkada kalması… İşte bu denklemde yollar tanıdık gelir mi? Zamanın ney
 
                        EŞYANIN TABİATI VE BİRKAÇ METREKARE
Odamdayım, kendi renklerime boyadığım dünyamı özenle sığdırmaya çalıştığım o birkaç metrekarelik alanda… Elimde emektar metre, ölçüp biçmeye çalışıyorum. Halbuki, o alana ve içindekilere yüklediğim anlamı ölçmek hiçbir metrenin harcı değil, içten içe biliyorum. Eşyaları bir o yana, bir bu yana çekiş
 
                        TAÇ MAHAL
Yamuna Nehri’nin kıyısında, sabah sisiyle örtülü bembeyaz bir anıt yükselir. Anıt, görkemli kubbeleri, zarif kemerleriyle sadece bir yapı değil, susmayan fısıltıdır. Bir kaybın, sonsuz özlemin, taşlara işlenmiş halidir. Her sabah ilk ışıklar mermer yüzeyine vurduğunda, ge
 
                        HYDRA’NIN BAŞLARI
Canavar nedir? Beş gözlü, altı bacaklı, yassı kollarıyla karanlığı yaran bir yaratık mıdır? Geceleri sokaklarda gezinen, gölgelerde pusuda bekleyen bir figür müdür? Yoksa insanoğlunun içinde, kimsenin görmediği ama her geçen gü
 
                        SİNİR VE SINIR
Epiktetos der ki: “Seni rahatsız eden, olaylar değil; olaylara yüklenilen anlamdır.” Oyun başlar. Peki, insanoğluna yüklenilen şu anlamlar? Sevgi, sadakat, vefa… Hepsi güzel ama ya sınırlar? Kimin nöronlarında sonsuz bir hoşgörü yatar? Sinir tellerini gitar gibi titretenl
KARDAN ADAM
 Kardan adam, aslında zamana ve insana dair bir semboldür. O, çocuk ellerinin sıcacık hayallerini, soğuk beyazın içinde şekillendirdiği bir düş, anı ve oyundur. Ama her masal gibi, onun da derinlerinde hüzün saklıdır.
	İl
 
                        TURUNCUYA YASLANMAK VE ARINMAYA DAİR
Sokak lambasının turuncu kolları soğuktan nemlenmiş pencereme dayanmış, içeri girmeyi bekliyor. Perdede oynaşan hareler, gecenin müziğine kulak vermiş, beni de onlarla dans etmeye davet ediyor. Bu davet karşısında çok değil, azıcık öne eğiliyorum selam vermek için. Selamımla birlikte pencereden atla
 
                        FERASET
 Gözlerini kıstı, ufka baktı. İnsan, bazen göremediği şeyleri de hissederdi. Rüzgârın yönü değişmeden önce yaprakların titremesini, fırtına kopmadan önce denizin suskunlaşmasını. Bazıları buna şans derdi, eskilerse feraset.
	Fere
 
                        KIRMIZI BAŞLIKLI KIZ
Bir zamanlar, küçük bir kız vardı. Başında kırmızı bir başlık, elinde sepetiyle ormanda yürürdü. Annesi ona sıkı sıkı tembih ederdi: “Yoldan sapma, yabancılarla konuşma.” Ama yol uzun ve orman bilinmezlik doluydu. Bir kurt çıkt
 
                        YAZMAK VE HEMINGWAY
 Kelimeler… 
	Kelimeler bazen bir kılıçtan keskin, bazen bir tüy kadar hafif olabilir. Doğru yer ve doğru zaman ile birleştiğinde ise gücüne güç katması ile bilinir. Birinin kalbine dokunmak, hiç beklemediği anda onu
 
                        ELLIOTT VE BİR SÖZ
    Kim üstün, kim geri? Kim seçer, kim ezer? Kim doğuştan haklı, kim en baştan suçlu? Bir söz yeter mi? İnsan değişir mi? Ön yargı silinir mi? Ayrımcılık biter mi?
	
   1968 yılında, öğretmen Jane Elliott,
 
                        ER MİTOSU: ADALET
Platon’un Devlet’inde anlatılan Er Mitosu’ndan bahsetmek istiyorum bugün sizlere. Adı üstünde bir mitos; yani bakıldığında günün sonunda destansı bir öykü sunumu. Lakin öğretileri ve öngörüsüyle hiç de yabana atılmayacak bir gerçekler havuzunun çarpıcı yansıması. Er mitosu yalnızca ölüm ötesine dair
 
                        BİR KÜÇÜK MEMLEKET MESELESİ
Doğduğum topraklar ayaklarını denize uzatır. Merdivenlerle sarmaş dolaş sokakların bakışları ufuktadır. Karabataklar kanatlarını rüzgâra açar, kayalıklarda gerinir de gerinir. Çatıların üzerinde martılar ses verir. Geceleri balkonlara göz kırpan, kapkara suların ortasında boy gösteren d
 
                        AŞK VE BEKLENTİSİZLİK ÜZERİNE
    Aşk nedir? Bir arayış mı, yoksa bir teslimiyet mi? İnsan, aşkın içinde kendini mi bulur, hep mi kaybolur? Kimi ona kavuşmak der, kimi ise mesafe. Kafka’ya göre aşk en çok mesafeyle büyür; mektupların satır arasında saklanır. Milena’ya yazdığı mektuplarda bu duyguyu kaleme alır.
 
                        KENDİNİ BİL
 “Kendini bil.”
	
    Bir söz bu ama sıradan değil. Bir çağrı bu, içe doğru yapılan uzun ve yalnız bir yürüyüş. Sokrates’in yüzyıllar öncesinden bıraktığı bir iz. Sadece filozoflara değil, zamanın her insanına seslen
 
                        MUM VE İP
Mum, sessizce yanıyordu. Bağrına sardığı ip, sıcaklıkla yavaş yavaş çözülüyordu. Alev, görünmeden işleyen bir bıçak gibi ipi tüketiyordu. Mum ise sarsılmadan eriyordu. Ne mum sıcağından vazgeçiyor, ne ip çözülmekten kurtuluyord
 
                        İNCELEN YER
         İp…
	Gökte yürüyen cambazların çizgisidir. Sokakta neşeyle zıplayan çocukların oyunudur ve bazen bir gemiyi kıyıya bağlayan son umuttur. Hayat da bir ip gibidir aslında… Gerilir, İncelir, zamanla 
KAN, TER VE YAŞ
Takvim yapraklarının arasından bir sözcük düşüyor önüme. Üstü başı toz toprak, alnında boncuk boncuk teri ve gözlerinden akan yaşla yanakları ıslak… Üstelik kan da sıçramış harflerine, belli ki kanla yazılmış yazgısı… Yüzündeki çizgilerden belli, yaşlı bir sözcük… Kolay değil, dünya tar
 
                        SİTTE-İ SEVR
Nisan, takvimde baharın adıdır. Fakat Anadolu toprağı bu çağrıyı hemen duymaz. Dağ yamaçlarında tomurcuklar belirir, gökyüzü açılır, havada saklı bir sessizlik vardır. Işık gölgeleri kovalar. Soğuk, pusuda ve hala oradadır. Cemre düşer sırayla; hava ısınır, su çözülür, toprak canlanır. Bir kıp
 
                        LOKİ’NİN AYNASI
Bir zamanlar, tanrılardan doğmayan biri vardı. Aesir (tanrılar) soyundan değildi; kökeni jotun, yani devdi. Ama tanrıların yanında yürür, onlarla aynı sofrada otururdu. Kanı onlardan değildi belki ama kaderi beraber örülürdü. Ne içlerindendi tam ne de tamamen dışlarından. Her zorl
 
                        AYNANIN ÖTESİ
İnsanoğlu kendisini nasıl tanımlar? Yüzüne aynada bakmaya mı, yoksa çevresindekilerin ona yüklediği anlamların yansımasına mı tutunur? Bu sorunun cevabı kolay gibi görünür. Kimlik, herkesin içinde taşıdığı sabit bir gerçek değildir. Tam tersine, karmaşık ve kırılgan bir yapıdır. Çoğu zaman, insanlar
 
                        AMATERASU VE SUSANOO
 Güneş ve rüzgâr, doğanın en temel güçleri. Biri ısıtır, aydınlatır. Diğeri eser, değiştirir. Aralarındaki denge olmadan hayat olmaz. İşte bu iki gücün mücadelesi üzerine efsaneler vardır; bazısı akılcıdır, bazısı ise biraz abartılı.
                            OKUMAYA DEVAM ET
                        
 
                        GELDUN Mİ?
    Özlemek, muazzam bir insanı değil, bir rengi aramaktır. Yeşilin en derin tonunu, dağlardan düşen sisin serinliğini, sabahın ilk ışığında toprağa sinmiş yağmurun nemini hatırlamaktır. Bazen de sadece bir kemençe sesini anımsamaktır.
   Doğduğun yer hala oradadır. Aynı t
 
                        YAZ EŞİĞİ
Bir eşikteyim şimdi. Arkama dönüp baktığımda uzun sürmüş bir kışın yorgunluğu… Baharın dallarına bağlanan umutlar, takvimlerde çiçeklenememiş… Gökyüzüne serilmiş bulutlar yorgun, çatılara tünemiş kuşlar yorgun, yeryüzüne değen yağmur taneleri yorgun… Sanki elden ele geçmiş bu yorgunluk,
 
                        DÖNMEYEN SİNDERELLA
Önüm, arkam, sağım, solum, sobe. Kim ebe? Arkaya dönen kim? Marifet, oyunun ortasında dönüp, saklananı bulmak mı? Yoksa gözleri kapalıyken bile yönünü kaybetmemek mi? Çocukken öğrenilen şey buydu belki: Birine güvenip gözlerini kapatmak, dönüp bakmamak. Çünkü dönen yanar, çünkü dönen ebe olur, çünkü
THE BING BANG THEORY
 Evreni anlamak kolay değil. Bazı sorular vardır ki, cevabı hala belirginleşmemiştir. Bilim dediğimiz alan, bazen bir sezgiyle başlar; bir varsayım olarak ortaya atılır. Sonra zamanla gelişir, sorgulanır, şekil alır. “Sicim teorisi”, bu temel sorulardan birine karşılık arar:
                            OKUMAYA DEVAM ET
                        
 
                        KARADUT
Karadut… Sessiz bir meyvedir. Dalda çok konuşmaz ama parmağa değdi mi susmaz. Avucun ortasında birden patlar, koyu mor bir iz gibi düşer zamana. Küçücüktür ama izi büyük olur. Elini sürmen yetmez, temasınla hatırlatır kendini. Öyle narindir ki, ezilmeden soyulmaz. Öyle gururludur ki, dokunmadan geçi
 
                        TEMMUZ: BİR GÜNEBAKMA MESELESİ
Yaz geldi. Takvimler böyle söylüyor şimdi. Güneş tepemizde, yakıcı bir sıcak ile sınıyor bizi. Yanıyor otlar, ağaçlar, rengârenk çiçekler… Bağırlar yanıyor… Çaresiz bir sancı saplanıp kalmış göğsümüze. Nefes almak her zamankinden daha güç… Oysa, serinlemek lazım biraz! Bu hararet fazla! Hazır, tatil
 
                        SENDE Mİ BRUTUS?
İtalya’ya gittiniz mi? Gittiyseniz bilirsiniz, Roma bir şehir değil, bir yankıdır… Taş duvarlarındaki suskunluktan yükselen bir tarih, mermerin içinden konuşan bir zaman vardır. Sokaklar dar ama görkemlidir. Bir köşede dondurma
 
                        ZAMANI YAZMAK
Thoth, Eski Mısır’da tanrılar arasındaydı ama tahtlardan değil, düşüncelerden hükmederdi. O, yazının mucidiydi. Hiyeroglifleri insana o verdi. Bilgeliğin, aklın, matematiğin ve ayın tanrısıydı. Ama bir sırrı vardı, Thoth, zamanın yazıcısıydı. Güneşin doğuşunu değil, gölgenin uzayışını; günlerin sayı
 
                        SADE, ORTA VE ŞEKERLİ
 	Kahve…
	Kulağa ne kadar tanıdık, değil mi? Sabah mahmurluğunu silen bir yudum, bir buluşmanın bahanesi, yalnızlığın yoldaşı. Kimi için gün b
 
                        HELEN
Helen, Yunan mitolojisinde Sparta Kralı Menelaus’un karısıydı. Seçimleriyle anıldı ve Troya savaşının çıkmasına neden oldu. O dönemde kadınların özgürlükleri kısıtlıydı. Helen’in tercihi hem bir aşk hem de bir isyandı. On yıl süren Troya savaşıysa,
 
                        GRESHAM YASASI
Yasalar vardır, yazılmış olanlar ve yazılmadan işleyenler. Dünya üzerinde dikkate alınan, alınmayan, tartışılan, görmezden gelinenler. Kimi bir toplum mühendisinin masasından çıkan, kimi bir gözlemcinin defterinden okunanlar. Bazı devletleri yönlendirenler, bazen sadece iki insan arasın
 
                        DENİZE BIRAKILANLAR, PALMİYELER VE DÖNÜŞ
Dönüş yolundayım, baştan sona deniz tuzuna bulamışım kendimi, ayaklarımdan hâlâ kum taneleri dökülüyor. Bana üstten bakan palmiyelere çeviriyorum başımı, yanlarında ne kadar da küçüğüm! Göğün maviliğinden bir selam iletiyorlar sanki bana, yeşil yapraklarının arasından gülümsemele
LETHE NEHRİ EFSANESİ
Antik Yunan mitolojisinde Hades’in yeraltı dünyasında akan beş nehir vardır: “Styx, Acrehon, Phlegethon, Cosytus ve Lethe.” Her biri başka bir yük taşır; kimi öfkeyi, kimi acıyı, kimi at
 
                        EV
Ev nedir? Damı akar mı? İçine yağmur dolar mı? Pencereden bakılınca çocukluk görünür mü? Yabancı yüzlerin ardına saklanılır mı? Doğulan yer midir? Yanında huzur bulunan kişi midir? Eşyalarla mı kurulur? Bir bakışla mı tamamlanı
 
                        LAKERDA
Denizin tuzunu alır, yeniden tuzla buluşur. Torik balığının en özel hâlidir. Dilinize önce sertliğiyle dokunur, sonra yumuşar. Damağınızda iz bırakır. Balık, soğuk suda bekletilir, iri dilimlenir, kat kat tuzlanır. Günlerce sabırla dinlendirilir. Sofraya geldiğinde, sade bir tabak bile
 
                        HAYATIMIZDAKİ KİRAZ ÇİÇEKLERİ: GEÇİCİ OLANIN KALICI ETKİSİ
Yılın belirli bir döneminde, birkaç günlüğüne açan göz alıcı doğallıktaki kiraz çiçekleri... Özellikle Japon kültüründe “sakura” olarak bilinen bu göz alıcı çiçekler, güzelliğin kısa bir sürede çok yoğun yaşandığı ve benzer bir hızla vedaya dönüştüğü döngünün sembolüdür. Kiraz çi
 
                        GÜNAH KEÇİSİ
Bir zamanlar eski topraklarda yaşayan çeşitli kavimler, kendi günahını taşıyamaz, yükünü bir keçiye yükler. O keçi halkın önünde işaretlenir ve üzerine günahlar aktarılır. Sonra, keçi çölün derinliğine salınır. Adına “Azazel” denir. Anlamı: OKUMAYA DEVAM ET
 
                        SESSİZ YÜRÜYÜŞ VE ATILACAK ADIMLAR
Yürüyorum… Önümde uzanan ağaçlıklı ve çakıllı yol fısıldayıp tüm zarafetiyle beni davet ediyor. Hafif hafif esen rüzgâr saçlarımın arasından geçerken bana bu çağrıyı tekrarlıyor. Kayıtsız kalamıyorum, ormanın derinliklerine doğru yürüyorum. Gerçekte adım atmıyorum ama… Adımlarımın yankı
 
                        BAMBU
Sabır nedir? İnsan hangi noktada olgunlaşır? Bir ömür, emekle mi kök salar? Kendimize kattıklarımız anlık mı oluşur? Yoksa yılların sessiz çalışmasıyla mı şekillenir? Her başarı, gerçekten göründüğü gibi mi başlar? Bambu nedir? Sahi, bambudan bir hikâye mi doğar? Son bir soru daha: Bamb
 
                        YARIN
Dün dünde mi kaldı? Bugün sadece bir an mı? Yarın ne zamandır? Geçmiş, geniş, gelecek zaman kipleri cümle içinde çatışır. Saat, kaptanı olmayan bir gemi gibi çözümsüze sallanır. Neden insan, en çok yarına güvenip bugünü erteler
 
                        EĞRİLİKTE, ÇATLAKTA, HAYATTA
Kenarı eğri, yüzeyi çatlak, rengi beklenmedik şekilde karartılıdır. Bir Japon seramik ustasının elinde obje, ateşle sınandıktan sonra asla kusursuz çıkmaz. İşte tam da o eğrilikte, o çatlakta, o kararmada gizlenir güzellik. Çünkü tekrar etmeyen, yalnızca bir kere var olan
 
                        PROSOPON’DAN PERSONA’YA: GÖRÜNEN VE GİZLENEN
Maskenin tarihi insanlık kadar eskidir. M.Ö. 7000’lerde taş, kil ve kemikten oyulmuş maskeler bulunur; ölülere takılır, kötü ruhları uzaklaştırmak için kullanılır. Henüz bir isimleri yoktur, sadece izleri vardır. Sonra Antik Yunan’da sahne kurulur. Oyuncular yüze maske takar, işte o maskelere
 
                        HEYBE
İnsanın sırtında görünmez bir heybe vardır. Ne kumaşı bilinir, ne rengi; ama her adımda ağırlığı hissedilir. Çocukken küçücüktür, neredeyse kuş tüyü kadar hafif. İçine birkaç renkli boncuk, ilk düşlerini, annenden kalan bir ninniyi koyarsın. Babandan ödünç alınmış bir bakış, arkadaşlarınla gizlice p
 
                        DİMYAT’A PİRİNCE GİDERKEN
Pirinç, bereketin simgesidir. Suyun içinde peyderpey boy atar, beyazlığını güneşten gizler. İnce kabuğu sıyrıldığında, zarif ve kırılgan bir nimet kalır geriye. Görünüş pürüzsüzdür ama söz incitmeye hazırdır. Bulgur, toprağın özüdür. Buğdaydan öğütülür. Her eve girer, her sofrayı doyuru
 
                        BATTANİYE GÜNLERİ VE YAĞMUR TUZAKLARI
Sonbahar, takvimlere yayıldı iyice. Güneş, şimdilerde daha nazlı. Bulutlar, her zamankinden daha yüklü. Durup durup boşaltıveriyorlar sırtlandıklarını üzerimize. Havanın suratı asık, biraz tadı kaçık. Sararan yapraklar bırakıvermişler kendi kaderlerini deli rüzgârın keyfine. Ağaçlar çıplak, yerler ı
 
                        KENDİ GÖLGESİYLE YÜRÜYENLER: ‘İSTEMEM! EKSİK OLSUN!’UN PSİKOLOJİSİ
 Edmond Rostand – Cyrano de Bergerac
Le Bret:
Cyrano, seni anlamıyorum.
Dostum, neden hep tek başına yürüyorsun?
Düşmanların çoğalıyor, dostların azalıyor.
Neden bir koruyucu, bir ‘güçlü sırt’ aramıyorsun?
Senin yeteneği
 
                        HAKİKAT
         Hakikat nedir? Söyleyenin sesi mi, duyanın yüreği mi belirler onu? Bir söz ne kadar doğruysa, o kadar tehlikeli midir sonu? Ve gerçekten aranan doğru mu? Yoksa duyulmak istenilen yalan mı, hakikat diye süslenip duruldu?
                        
 
                        GEYİK VE İNSAN
Geyik… Ormanın sessiz bekçisi, gözleri uyanık ve adımları narin. Alageyik dağın doruklarında süzülür, boz geyik uzak tepelere dağılır. Her biri varlığıyla yaşamın kırılgan ritmini taşır. Anadolu’da adı geçtiğinde, bir efsane titrer havada, izine rastlamak uğur sayılır. Bakışıyla büyülenmek huzur ver
 
                        ELPİS
Bir zamanlar, yeryüzü ve gökyüzü arasında bir kadın yaşardı. Bugünün insanları gibi ama eski zamanın ışığını taşırdı teninde. Adı Elpis’ti. Yunan mitolojisinde umut tanrıçasıydı. Annesi Nyx ise Gece Tanrıçası. Pandora’nın kutusundan çıkan bütün kötülüklerin arasında kalan tek iyi şey El

