Lavinya Dergisi

AŞK-I ÜTOPYA
Nurten K. TOSUN

Rakamlardan öykülere yolculuk. Kalem, kağıt, düş ve pamuk şeker eşliğinde...

Hiç başkasında kendine rastlanır mı? Bakışlar, hayatlar, amaçlar, istekler… Acaba insanoğlunun benzer hayalleri var mı? Neyi çok diler? Hangi rüyayı düşler? Bazen o kadar ister ki onu hayatına çeker veyahut iter. Şans gerçek mi? Dört yapraklı yoncayı bulmak yeterli mi? Birinde baht çoksa, diğerinde neden oranı farklı? Hep şikâyet edenler mi haklı? Milyonlarca yürek sabah kalktığında, aynayla dertleştiğinde, gece yıldızlara baktığında tüm benliğiyle, en sahici; aşk mı, para mı, başarı mı, sağlık mı diye fısıldar? Yoksa bambaşka balonlar mı bırakır dilek havuzuna? Ruhundan geçen salt bir yalnızlık mı? Sahi kimle kalır yarına? Seçenek aşka odaklanıldığında. “Bir şeyi kırk defa söylersen olur.” sözleriyle kulağımıza işlemiş vesveseci teyze sözleri gerçek olmasa da nice hikâyeler var bu hususta. Hece ölçüsüyle “Kavuşamayınca aşk olur.” şiirleri başı çeker edebiyatta. “O sevdiğini başkasına kaptıranların hüsnükuruntusu.” cümlesiyle büyük bir kitle buna karşı dursa da bazen hep istediği, her an hayalini kurduğu, ah edip yandığı Ferhat ile Şirin olabilme şansı çıkar kulun karşısına. Belki tutacak elini bir adım atsa ama beklediği haz yok dudaklarında. Geçen zaman mı sıradanlaştırmış hayali, yoksa hayalsiz kalmak mı aklını korkutan, böyle şaşkın bırakan dimağı? Peşinden koşma hazzını elinden almak mı susturan? Konu “Aşk” olunca yazar kalem zoru da. Lakin masallardaki prense, prensese, uzaktaki muhteşem o kişiye âşık olmak kolaydır. Çünkü mükemmeldir ona düşün yakıştırdıkları, huyu ve suyu dedikleri, takıştırdıkları. Kendi çalıp oynar da tek taraflı, ne isterse yapacak karşısındaki fâni. Kaf dağındaki gülü almaya gider sevdiği. Alkışlar âşıkları hayranlıkla ahali. Serenat, uçan halı, Leyla ile Mecnun, aşk ve gurur, üç elma, pembe panjur… Gönlünden geçen kahraman, kitap, nota, şiir ne dilerse alır. Kalbini attıran elinde tuttuğu masaldır. Hayat bu zaten herkes kendi masalına tutunmaktadır. Gerçeğe erişmek ise ister koca bir yürek, ütopyaların bedelini ödemek gerek. Âşık bilir ki; soğur keşfettikçe düşündeki kusursuz çizdiği kahramanı, tek tek elinde kalır sahte onlarca anı! Yine de ister, belli olmaz, bir gün belki çıkar karşısına; Alaaddin’in sihirli lambası. Dilendiyse lamba cininden yeniler, yola revan olsun cüceler. Yürürken kral veyahut kraliçeye rastlamasak da, şatolarda yaşamasak da, coşsun ruhumuz, figürandır belki aşkına tutunduğumuz, kaşına, gözüne, sözüne bahane bulduğumuz. Fakat gerçekliktir onu özel kılan, aşk diyarını sağır, dilsiz yapan. Çocukluğundan hatırlar insan, saat gece yarısını çaldığında bal kabağı dönüşür, Sindirella Külkedisi olur, geriye kalan bir cam ayakkabı ile âşık yolunu bulur. Dilediğini fısılda dur, elbette hayal kur, aşkı bul. Balonlar bırak dilek havuzuna, Aslı ile Kerem’i oku dur. Kusursuz insan olmaz, kusursuz aşk da, o zaman sarıl elindeki kusurlu aşka. Ya da bulutlar ülkesinde kal, ör dünyaya sahte bir geçilmez sur.