Lavinya Dergisi

OKYANUSTA KARŞILAŞMAK
Nurten K. TOSUN

Rakamlardan öykülere yolculuk. Kalem, kağıt, düş ve pamuk şeker eşliğinde...

Atlas ve Pasifik Okyanusu Alaska Körfezi civarında birleşir, eriyen buzul suları ile okyanus sularının birbirlerine karışmadıkları söylenir. Bazı bilim adamlarına göreyse az veyahut çok ama karışır, iki su arasındaki mineral farklılığı nedeniyle karışım sadece zaman alır. Bu ve benzeri pek çok suyun birleşimi görsel hediyedir insanoğluna, kalpte kalır. Tatlı su ile tuzlu suyun karışmadığı Cebelitarık Boğazı gibi, hayretle anılır. Bir diğer örnek Nil Nehri’nin Akdeniz’e döküldüğü fakat nehir suyuyla karışmadığının çıplak gözle görüldüğü “Dimyat” şehrine bağlı “Ras-el Bar” beldesi olarak tanımlanır. Okyanuslar büyülüdür, rahatlatıcıdır; yalnız, beraber, yakın, uzak farkı olmadan içinde ne çok canlıyı barındırır. Peki, okyanusta kimler karşılaşır? Kafadan bacaklılar, kabuklular, balıklar, köpekbalıkları, deniz memelileri ve diğerleri. Sahi herhangi bir derinlikten iki balık ağa takılıp, koyulursa akvaryuma ne yapılır? Mecburiyetler hızla çalışır, zorunluklar hatırla yapılır. Biri diğerinin bedenine, ruhuna, davranışlarına bir ihtimalle alışır. Dev dalgalardan gelip, durgun sulara şaşırır. Kaçabileceği başka alanı yoktur. Belki âşık olmak için çalışır. Şanslıysa o duygu yaşanır veya öylece akışına bırakılır. Oysa seçmek, tesadüf ve tevafuka inanmak da nasıl güzel bir adımdır. Üstelik okyanus adil bir yer değildir, sadece sen olmazsın etrafında, fakat bilirsin bir çekim vardır aranızda. Onca seçenekten seni seçmiştir, günün sonunda. Farklı iklimlerden, sulardan, diyarlardan gelseniz bile kadere inanırsınız, her bakışınızla. Aynı dili konuşmayı öğrenirsiniz, bilerek ve isteyerek kabul edersiniz, en saçma tavırlarını mutlulukla. Kızgınlıkları bazen büyütür, küçülttürürsünüz zamanla. Yılları ve yolları devirirsiniz birbirinize olan inançla, aşkla. Konuyu özetleyen, Bright Osayi-Samuel’in sözüyle selamla: “İki balığı fanusa koyarsan zaten âşık olur. Önemli olan okyanusta karşılaşabilmek. Çünkü okyanus cesaret, emek ve sabır ister.”


Balık ve insan metaforlarıdır, edebi metinleri yaşatan. Ve an! Yazar anlatısını belleğindeki yüzlerce anısına yaslanıp, bitirirken ekler. Çünkü ilk okuduğu andan itibaren Samuel’in sözlerini çok sever. Nitekim tesadüfle çıkılan yolunda, yılları devirir. Hikâyesini daima ilk günün heyecanı ile dillendirir. Tarih 12 Ekim 2003; attıkları imzalar ile iki balık okyanusta karşılaşmalarını sevgiyle resmetmiştir. Heyecanları gözle görülecek kadar nettir. Devamında yol ne kadar engebeli olursa olsun, o günkü kalp çarpıntısını hatırlayacaklarına söz vermişlerdir. Karadeniz ve Marmara Denizi, belki alkışlara ılık bir meltemle eşlik etmiştir. Kim bilir?


Diğer balık ses verir: “Bu uçsuz bucaksız okyanusta fütursuzca boş gezerken, tevafuk olan çıktı karşıma. Nasıl karşı gelinir ki varlığına. Yazılmış olana kavuştum, bu akıntılarda. Kaptırdım kendimi o yeşilin derinliğine. Tatlı su veya tuzlu su fark etmez, birlikte yol aldığımızda. Daima seni, yalnızca seni seveceğim, bu sonsuz okyanusta.”


Bu sözler karşısında yazar ne diyebilir ki? Kim bilir?