Lavinya Dergisi

ASILIN KÜREKLERE
Nurten K. TOSUN

Rakamlardan öykülere yolculuk. Kalem, kağıt, düş ve pamuk şeker eşliğinde...

“Asılın küreklere!” diye kükreyen bir veya daha fazla Ahab vardır insanoğlunun hayatında; kin, öfke ve intikamla bezenen. Hayatının odağını bu hislere kaptırıp; bir martı çığlığından, nefis kahve kokusundan, taze çörek tadından mahrum yaşayan. Kaçırılan yüzlerce an. Geçmişe takılıp kalmak zaman kaybıdır oysa. Bugünün konforunu yatırmaktır nadasa. İnsan doğası ve bastırılmış duygular, metaforlar havada uçuşsa da amaç beyaz balinayı yakalamak mıdır esasında? Zihin tek bir duyguya odaklanabilir mi, herkesi ve her şeyi kaybetmek pahasına? “Asılın küreklere! diye kükredi Ahab. Sular aniden halka halka kabarmaya başladı. Moby Dick’in mermer gövdesindeki sular, ilahi bir fıskiye gibi gökyüzünde yükseldi.” Hikâyenin başına gelirsek bin sekiz yüzlü yıllara gitmek gerekti. O yıllarda balinalardan yağ elde edilirdi. Yağ, kandilleri yakarken, evi aydınlatırken kullanılırdı. Yine balinaların salgıladıkları yabancı maddeden çıkarılan amber sayesinde kadınlar erkeklerden daha güzel kokardı. Kitap içerik bakımından epey zengindi. Maddesel bakış bir yana, Spinoza, Platonculuk, balina metaforu üzerinden tartışıldı. Leviethan’a uzandı cümleler. İnsan doğasını anlatırken beliren şiirselliğin, kendini gösterdiği en iyi eserlerdendi. “Asılın küreklere! diye kükredi Ahab. Beyaz balina bütün haşmetiyle sulara gömüldü.” Bir gemi Pequod ve onun Moby Dick’i yakalamayı takıntı haline getiren Kaptanı Ahab! Kaptan bedenini tek bacaklı bırakan balinayla bitmeyen savaşına aklını da kurban verdi. Asıl amaçlarının kaptanın intikamını almak olduğunu bilmeyen mürettebat beraberinde can verdi. Sadece ikinci kaptan konuyu bilmekteydi. Savaştan tek galip çıkan Ishmael balinayı mı yendi? Hayır! O yenilmezdi. Sadece şansı yaver gitti. Kaçmak kusur değildi. Çünkü Ahab’ın derdi aslında kendisiyleydi. Benliğine her daim bir düşman arayan insanoğlunun kötü tarafı onu cezbetti. Ishmael sadece para kazanmanın peşindeydi. Moby Dick’i yenebilmek arzusu onun hayali değildi. Nicesi gibi karnını doyurmaktı tek gayesi. “Asılın küreklere! diye kükredi Ahab. Denizin içinden boğuk gök gürültüleri geliyordu.” Ey korku! İnsan maceraya susamış bir ruh mu? Engin denizlerde yüzlerce balina varken, Ahab bacağının intikamını almak için neden günlerce açıldı durdu? Aslında adını eski ahitteki bir kraldan almıştı. Güçlüydü, yıllarını bu uğurda harcamıştı. Ölüm! Takıntılı arzuları mı katili oldu? Ona hükmeden Moby Dick değil de gizli bir kozmik varlık mı uydurdu? Hırsın kalbini kemirdiğini göremiyor muydu? İntikam, vazgeçilemez bir tutku muydu? Kaptan gemisinin despotuydu! Balina deniz doğasının hâkimiydi. İnsan, doğa karşısında masum muydu? Kopmuş bacak için balina öldürülmeyi hak etmiş miydi? Ya tayfasını ödül vaadiyle yola çıkarıp umarsızca yem eden kaptan ölmeyi hak etmemiş miydi? Avcılık suç değil miydi? Peki, sağ kalıp öyküyü anlatan Ishmael şansıyla mı kurtulmuştu? Balina tarafından bağışlanmış mıydı? “Asılın küreklere!” diye kükredi Ahab. Duydun kaptanı, okudun cümleleri! İster asıl; ister ağırdan al ama ders al. Boşuna yazılmadı bu başyapıtlar. Ne Ahab ol, ne balina avcısı. İntikamın karanlık yüzünü, hırsın kör kuyusunu bırak. Görkemli dalgaları al ardına; sen adaletinle bugünü yaşamaya bak…