Lavinya Dergisi

DİMYAT’A PİRİNCE GİDERKEN
Nurten K. TOSUN

Rakamlardan öykülere yolculuk. Kalem, kağıt, düş ve pamuk şeker eşliğinde...

   Pirinç, bereketin simgesidir. Suyun içinde peyderpey boy atar, beyazlığını güneşten gizler. İnce kabuğu sıyrıldığında, zarif ve kırılgan bir nimet kalır geriye. Görünüş pürüzsüzdür ama söz incitmeye hazırdır. Bulgur, toprağın özüdür. Buğdaydan öğütülür. Her eve girer, her sofrayı doyurur. Gösterişsizdir ama sağlamdır. Açlığı bastırır, kalbi tok tutar. Anadolu’nun sesini ve toprağın sabrını hatırlatır.

   İşte atasözümüz de buradan doğar: “Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan olma.”
Çünkü insan, gözünü uzak bir ihtişama diktiğinde, yanındakini küçümser. Oysa hayatın en büyük yanılgısı budur. Var olanı sıradan sanmak, olmayanı mucize zannetmek.

   Aşk da böyledir. Kalp hevesin ışığına aldanır, yaşanmışlıkların gölgesini yok sayar. Unutur! Gerçek sevda ateş gibi çabucak parlayan değil, kömür gibi ağır ağır yanarken ısıveren olandır.

   Dostluk da böyledir. Yanında duran dostu yıpratır, yeni bir yüzün cazibesine kapılırsın. Ama bilmezsin ki, sadakat sessizliğin içindedir. Bir kere kayboldu mu, geri dönmez.
Ve günler de benzerdir. Öfkenle bir anı yıkarsın, hırsınla yılları tüketirsin. Fakat aradığın huzur çoğu zaman elinin altında, gündeliğin saklı köşelerinde durur. Kurtarmaya çalıştığın uzak bir hayal değil, koruman gereken basit bir gerçektir.

   Pirinç göz alır, bulgur doyurur. Birini ararken öteki kaybedersen, ne açlığın diner, ne gönlün doyumu görür. Evet, cümlenin kalbinde tek bir uyarı durur: “Hevesin uğruna, hakikatini kaybetme.”

   Pirinç taneleri ışık gibi parlar ama bulgur tanesi seni ayakta tutar. Tam o an anlarsın, aradığın şey uzaklarda değil, sofranın tam ortasındadır.