Lavinya Dergisi
SİNİR VE SINIR
Epiktetos der ki: “Seni rahatsız eden, olaylar değil; olaylara yüklenilen anlamdır.” Oyun başlar. Peki, insanoğluna yüklenilen şu anlamlar? Sevgi, sadakat, vefa… Hepsi güzel ama ya sınırlar? Kimin nöronlarında sonsuz bir hoşgörü yatar? Sinir tellerini gitar gibi titretenler var. Bazısına sabır göstermek, kırık bir terazide tartı aramaktan beter. İşte bu noktada felsefe sahneye çıkar. “Sinirlenme, sınır çiz.” Başlığı altında düşünürler, nice cümleler sunar.
Sokrates’in meşhur savunması gelir akla: “Kendini bil.” Kendini bilmek, neyi hak ettiğini anlamaktan geçer. Cümlesiyle perde aralanır. Hayat tüm çıplaklığı ile ortaya çıkar. Örnekler sıralanır, teker teker: Sırf bağın var diye, her sesi duymak zorunda olmamak. Kan bağını, ruh bağı sanmamak. Doğru olan, akrabalık yerine, huzuru seçmek. Dostluk desen? Yılların hatırını bilmek ama değiştiğini görmek. Gerekirse toksik arkadaşlıklara set çekmek. Ve komşular… Sırf kapı yakın diye; kalp kalbe yakın olmadığını görebilmek. Bir selam dahi sahteyse, mesafeyi koruyabilmek. Çünkü sınır aklı sever; mesele bu denklemi sağlayabilmek.
Marcus Aurelius eklenir düşünürlere: “Kendi içinde bir kale inşa et. Orası asla yıkılmasın.” Sözüyle oyun devam eder. Nitekim sınır, dışarıda kalanı değil, içeridekini korur. Yakın sanılan, kaleye dost olarak girer, düşman olarak çıkar. Giderken birkaç tuğla söker. Kimi can bilinen kapıdan bakar, bir bakılır ki çatıyı yakar. Ve kıskançlık… O sinsi, suskun yangın başarıyı alkışlatmaz ama köşede fesatla yatar. Bu yüzden kapının anahtarı akıldadır. Vicdanı olmayana vicdan yapmak yanıltıcıdır. Duvar yüksekse kalbi korur, alçaksa önce sahibini yorar.
Nietzsche’nin sözüyle son perde kapanır: “Kimseye kin beslemeyin, fakat mesafenizi iyi belirleyin.” En doğru savunma, bazen bir adım geriye çekilmektir. Sır vermemek, en sert direniştir. Düşünürler el ele tutar, alkışlanır, selam verir. Devamında seyirciye hep bir ağızdan seslenir: “Sinir ve Sınır. İki nokta ile kelime değişti, deyip geçilmesin. Sinir yoksa huzur, sınır varsa ömür var.”