Lavinya Dergisi

EKSİK ETEK!
Nurten K. TOSUN

Rakamlardan öykülere yolculuk. Kalem, kağıt, düş ve pamuk şeker eşliğinde...

“Coğrafya kaderdir.” der İbni Haldun. Nerede doğarsan oranın güneşiyle uyanır, iklimiyle ve kültürüyle yoğrulursun, yazar kitaplar. Örneğin Hindistan’da insanlar kast sistemi ile sınıflandırıldı. Derisinin rengi ile ayrıldı, Amerika’da. Kendi ırkından olmayanları ötekileştirdi, çok modern olduğunu iddia eden Avrupa Ülkeleri ama tüm Dünya’da tek bir ortak nokta vardı, kadınlar hakkında; “Bir var olmak mücadelesi!” Dilediği işi yapabilmek, giyinebilmek, sokakta başı dik yürüyebilmek, oy kullanabilmek, yönetime seçilebilmek, erkeklerle eşit haklara sahip olmak savaşı. Nice resmedilen kareler basıldı, gazete sayfalarında. 1967 yılında Kathrine Switzer, ABD’deki Boston Maratonu’nda koşan ilk kadın ve onun koşmasını engellemeye çalışan organizatör. 1906 yılında İngiltere’de kadınların oy hakkı için verdiği mücadele. 1966 yılında Yves Saint Laurent, erkeklere ait olduğu söylenen smokini yeniden tasarlayıp giyinen modelin kıyafeti nedeniyle restorana alınmaması. 1953 yılında Batı Berlin’de şort giydikleri için okula alınmayan iki kadının gülümseyen bakışları. Asıl büyük fotoğrafa 8 Mart’ın çıkış tarihine gidilirse, 1857 rakamları çıkar arşivlerden. Bir tekstil fabrikasında kırk bin dokuma işçisi kadın daha iyi koşullarda çalışmak istedikleri için grev başlattı. Polis işçilere saldırdı ve onları fabrikaya kilitledi. Çıkan yangında 129 işçi can verdi. Cenaze törenine yüz bini aşkın kişi katıldı. Dünya kadınlar günü, 1977 yılına kadar resmiyet kazanamadı. Birleşmiş Milletler 1977 yılında bu isimle anılmasına karar verdi. Mecmuaların olmadığı, basılamayan dönem araştırılırsa, erkek hegemonyasına karşı koyanlar “cadı” olarak yaftalındı. Yani kadın usanmadan hakkını aramak zorunda bırakılandı. “Kadın hakları” ile bahsedilen neydi? Miras, evlilik, eğitim, analık, çalışma hayatı, özgürlük, ayrımcılık, bilim, gelir adaletsizliği, şiddet, toplumsal baskı ve diğerleri. Oysa kuralları koyanları dünyaya getiren de kadınlardı. Üstelik bir canlının fiziksel olarak yaşayabileceği en büyük acı, doğumdu. Var edebilme gücü sadece kadına bahşedilendi. Kadın tam da bu manada çok cesurdu. Bazısı anlamadı! Neden hiç erkek hakları konuşulmadı? Çünkü o haklar doğuştandı. Testosteron hormonuna sahip olmamak mı eksik olandı? Türkiye’de kadın haklarının kronolojik sırasına her platformda rastlanır lakin sorun tüm kadınları kapsayandı. Bir nevi kadın olmak, evrensel bir hataydı. Kadın niçin korkulandı? Yasaklara maruz kalandı? Şiddetle cezalandırıldı! Çapkınlık erkek için sıradandı. Okumak ve okutmak bile kız çocuğuna lütuftu! Ne gereği vardı? Sessizlik olunca “Kız doğdu.” cümlesini kim önce ağzına aldı? Uyuyan güzel, Külkedisi, Pamuk Prenses neden kurtarılmak için prens bekledi? Masal kahramanlarının hepsi ince belli, uzun saçlı, zayıf ve narindi! Kız çocuklarına niye zorlukların üstesinden gelen kadın hikâyeleri anlatılmadı? Oysa kendi tarihimize bakmak yeterliydi. Nene Hatunlar, Kara Fatmalar, Halide Edip Adıvarlar ve dahası, destanlar yazdı. Türk kadını her platformda kendini ispatladı. Peygamberimizin; "Sizin kız diye horladığınız bu seçkin varlığı ben omzumda taşıyorum. Rabbimin hediyesi olarak baş tacı ediyorum." diyerek kız çocuğunun “Nimet” olduğu bir imanla sarmalandı. Gazi Mustafa Kemal; “Dünyadaki her şey kadının eseridir.” diyerek önemini vurguladı. Kimi alkışladı, kimi kulaklarını kapadı. Yani kadın bıkmadan eşya olmadığını ispatlamak zorunda kaldı. “Özlü sözler” başlığı altında kadına erkekler tarafından çeşitli ithaflar edildi. Filozoflar, şairler, âşıklar betimledi. Vazgeçilmez, çiçek, nehir, gökyüzü, cennet, kalbim, ruhum dizeleri geldi. Seven sevdiğine fısıldadı. Rakamlar bilinmez ama her koşulda destekleyenler elbet oldu. Hayat arkadaşları, kızları, kız kardeşleri, anneleri, çalışma arkadaşları söz konusuydu. İnsan; cinsiyet ayırımcılığı yapılmadan değerliydi. Zaman geçti milenyum çağına gelindi. Peki, ne değişti? Aksini düşünen beyler bugün yok mu? Her coğrafyada vardır ve var. Kadın şu sıfatlarla da aşağılandı. Eksik etek, elinin hamuru, saçı uzun aklı kısa… Pehhh! Hayallerine ket vuruldu. Aksine, kafasına koyduğunu yapan, tanımı onu anlatıyordu. Ne kadar yara alırsa alsın, isterse kendi kanatlarıyla uçabiliyordu. Göremeyen yanlış yaptı. “Erişkin dişi insan” sıfatıyla Türkçe sözlükte bahsi geçse de kalıba sığmayandı. Nitekim işi zordu ama kazanandı. Ve yine coğrafyası neresi olursa olsun, kadın dünyanın en zor ve uzun mücadelesine adını yazdırdı.