Lavinya Dergisi

BRİOCHE
Nurten K. TOSUN

Rakamlardan öykülere yolculuk. Kalem, kağıt, düş ve pamuk şeker eşliğinde...

Kraliçe, çoğu hayatı zenginlik içinde geçen güzel bir kadın ve Avusturya arşidüşesi. Tarihi boyunca sayısız devrime sahne olan Fransa. Masal gibi bir yaşam ve trajedi içeren bir ölüm. On dört yaşında nişanlanan, saray adabını öğrenmek için hızla eğitime tabi tutulan Marie Antoinette… Gelin olduğu halkın onu kendilerinden görmeyişi ile başlayan ötelenmek. Yabancı oluşunun her yaptığı hareketin skandala dönüşmesi ile yıpranan eş. Susmayan bir fısıltı gazetesi. Çok kez kraldan çok sözü geçen, daha çabuk düşünebilen bu nedenle yine göze batan cesur, akıllı son kraliçe. Evliliğinin ilk yedi yılında çocuk sahibi olamamasının iğneleyici telaşı ve sıkıcı günlük görevleri. Annesine yazdığı mektupta “Rujumu tüm dünyanın gözü önünde sürüyorum, ellerimi yine tüm dünyanın gözü önünde yıkıyorum!” cümleleriyle aktarılan yakınmalar. Yataktan kalkarken dahi bekleyen hizmetçilerin yardımı ve bunalan, çözümü kumar partilerinde, eğlencelerde, bol para harcamakta bulan Marie Antoinette… Tahta çıktığında sıkıntılı günler geçiren halk, ekmek kıtlığı olan Paris. Bu dönemde söylenmiş olduğu belirtilen “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler!” ( Qu’ils manget de la brioche.)” sözü. Kendisine mal edilen cümle, yıllar sonra onu giyotine götüren sebeplerden ve halkın nefretinden biri olsa da dillere pelesenk olan deyimi gerçekte sarf etmediği yazılmakta. Zaten kendisi hakkında sayısız iftira bulunmakta. İlk çocuğunu doğururken tüm sarayın izlediği kraliçe, utançtan defalarca bayılmakta. Kulağına gelen hizmetçilerin ekmek bulamadığı yönündeki kelime öbeğine, aslında iyi niyetle sarayda bulunan ve çok daha pahalı olan “brioche (bir çeşit şekerli ekmek) yesinler” demiş olduğu anlatılmakta. Lakin bir yabancıya, baştan sevilmeyen bir monarşi timsaline kimse inanmamakta. Bu nedenle sıklıkla küstahlıkla ve hayatını renklendirmek için çok harcadığı para için müsriflikle suçlanan Marie Antoinette… Milattan önceki yıllardan günümüze, günler ağır çekimle aksa dahi değişmeyen bir gerçek var ortada. Laf öbeği denilen şey kimi karalamak istediğinizle bağlanmakta. İnsanoğlu olumsuza meyilli, kargaşayla beslenmekte. Cümleler uzamakta veyahut kısalmakta. Kulaktan kulağa misali sözcükler. Bir bakılmış ömür geçmiş çözüm aramakla. Ya kötüler ilişkilerden arındırılmalı ya da dile kelepçe takılmalı ama diğer bir seçenekte uzak kalmakta. Saray adabı, bekleyen hizmetçiler, şekerli ekmek… Şekil değiştirse de tamlamalar anlatıda. Herkesle her şey konuşulmaz, iyi niyet altında iğne aranmaz, kulağınla duymadıysan inanılmaz olaylara. Yargı daima vicdanla çarpışmakta. Değişmez şahıslar sen, ben, o, Marie Antoinette, Kraliçe olsa da.