Lavinya Dergisi
BALIĞIN BEDDUASI“Yerkabuğunun çukur bölümlerini dolduran, birbirleriyle bağlantılı olarak yeryüzünün beşte üçünü kaplayan tuzlu su kütlesidir.” sözlük anlamı olarak “Deniz.” Uzaktan bakıldığında kimine mavi, kimine yeşil. Dalgası, mercanı, sirenleri ilham verir. Nice aşk hikâyelerine konu olur. Hele bazılarının evi gibidir. Onlar, tufanlara katlanır, rüzgârlarla savaşır, “vira vira” cümlesiyle yelken alır. Nasip deyip ekmek teknelerinden ağlarını atarlar ama bereketle gelen hamsiler, istavritler, mezgitler de susmaz. İşte o zaman akıllara o eski deyiş gelir. Canına kıyılan balığın ilenmesi “Etimi yiyen doymasın, avımı yapan gülmesin!” cümlesidir. Bu inanış, balıketiyle kolay kolay doyulmamasından ve balık avcılarının genelde kıt kanaat geçinen kimseler olmasından da gelmektedir.
Gelelim modern dünyaya; belki balık değil ama insanoğlu kâh filozof, kâh şövalye şu yaşamda. Günler koca bir maskeli balo ayrıntıda. Sahi ne öğretilir beşikten mezara? Öğütler nesilden nesille benzer şeyleri aktarmakta. Ahlak, alçakgönüllülük, nezaket, dürüstlük, içtenlik, vefa; çok husus eklenir bu özlü duygulara. İncitmek mi? Asla! Konuşmadan önce düşünmek, eyleme geçmeden önce sindirmek gerekmez mi oysa? Gönülleri hasretle inleten o hatıralar, dönülmez ayrılıklarda ne denli rol oynamakta? Özrü kabul edilmez kabahatler de var kalbin ortasında. Çevir sayfaları, Kaf dağının ardı ile başlayan ibretlik masallar ezbere okunsa da. Yetmez insan dediğinin dilini tutmaya. Öfke, sesler ve yine sesler. Kötü söz günü geldiğinde sahibini bulur farkına varmasa da. Ya o yerle bir oluşlara geçmiş bir anın ahın temeli yapıştıysa?
Hamsiler, istavritler, mezgitler, balık avcıları, deyişler, filozoflar, şövalyeler ve insanlar; ders almaktamılar? Bilinmez! Yine de şu sıralı dizeleri unutmasınlar:
Ah!
Cam parçasından daha keskin.
Ciğerden gelen!
Fakat
Her aha elbette asılmaz kulak!
Ahın içinde olmalı gerçekten hak!
Balığın bedduası tuttu mu bilinmez amma…
Muhakkak geri çevrilmez dualar var.