Lavinya Dergisi

PYGMALION ETKİSİ
Nurten K. TOSUN

Rakamlardan öykülere yolculuk. Kalem, kağıt, düş ve pamuk şeker eşliğinde...

“Kendini gerçekleştiren kehanet.” olarak adlandırılan bir olgu “Pygmalion etkisi”. Yüksek beklentilerin belirli alanlarda daha iyi performansa yol açtığına inanılması. İlk defa 1948 yılında sosyolog Robert Merton tarafından ortaya atıldı. İçeriği detaylarda saklı ve motivasyon ile bağlantılı. Sosyal kaynaklar, potansiyel, karakter çok önemsense de kişinin kendine inancı ve başkalarının ona nasıl davrandığı aslında başarının veyahut başarısızlığın kaynağı. Bireye duyulan yüksek beklentiler, daha iyisini yapabileceğine dair güdüleri tetikler. Durum pozitiftir, o muhakkak başarır. Tam tersi durumda ise başarısızlık vardır. Çünkü ne kendisi ne diğerleri aksine inanmamaktadır. Olumsuz cümlelere, bakışlara, inançlara maruz kalanlar daha başından yenilgi almaktadır. Kehanet, kişinin algısı ve tutumunu kontrol edebilmesiyle alakalıdır. İnsanlara yönelik beklentiler, onların davranışlarını etkilemektedir. Bu kavramlar mitolojik açıdan çok zengin olan hikâyelerde dahi anlatılır. İsim babasıdır. Pygmalion, Yunan mitolojisinde Kıbrıs’ta geçen bir söylencenin kahramanıdır. Yontu sanatçısıdır. Mitoloji sözcüklerinde “Pygmalione” adında bir Fenike Kralı da bulunduğundan bazı kaynaklarda Pygmalion, “Yontucu Kral” olarak da anılır. Anlatı, Romalı ozan Ovidius’un “Metamorphoses” adlı kitabın da anlatılmaktadır. Eserde Pygmalion’un, fildişinden bir kadın heykeli yaptığı ve heykelin ne kadar güzel olduğunu yazmaktadır. Öyle ki hiçbir kadın onun güzelliğine erişememektedir. Yontu sanatçısı günbegün âşık olmaktadır. Aşk, bereket ve güzellik tanrıçası Afrodit onuruna düzenlenen festivalde Pygmailon adak adamıştır. Dileği, fildişinden oyduğu eserine benzeyen bir kadına sahip olmaktır. Arzularının kabulünden korkmuştur korkmasına ama… Evine dönüp heykeli öptüğünde dudaklarının sıcak olduğu hissine varmıştır. Birkaç saniye içinde emek emek oyduğu güzellik karşısında capcanlı durmaktadır. Afrodit ona dileğini bağışlamıştır. Hemen düğün yapılmıştır. Mutlu son ve üç elma. Daha sonra ozanlar bu kadına anlamı deniz perisi olan Galatea ismini vermiştir. Goethe ise mitolojik Kartaca şehrinin Kraliçesi Dido’nun diğer ismi olan Elise ile onu adlandırmıştır. Bu mitolojik öyküden esinlenerek daha birçok eser kaleme alınmıştır. Bunların en bilineni haliyle İrlandalı yazar George Bernard Shaw’un “Pygmalion” isimli tiyatro oyunudur. Oyunun özü bir ses bilimi profesörü olan Henry Higgins’in kendisi gibi bir ses tutkunu olan Albay Pickering ile girdiği iddiadır. Mevzu bahis konu; farklı bir aksanla konuşan, sosyetenin adabından bihaber bir çiçekçi kızı altı ay sonra büyükelçinin vereceği partide bir düşes olarak tanıtacağını ve insanların buna inanacağını temin etmesidir. Gelişme kısmı hızlıca atlanırsa, çiçekçi kız Eliza bu güveni almakta ve fırsatı değerlendirmektedir. Kadın kahraman başarılıdır ve parlamaktadır. Higgins’te yarattığı kadına âşık olmaktadır. Fakat Eliza, duyguları karşılıklı olmasına rağmen heykel kadının aksine kendi adına farklı bir karar vermektedir. Gelecekleri farklıdır, Eliza daha başarılı olacaktır, kararlıdır. Bugüne gelinirse heykellerin mitolojideki gibi canlanamayacağı aşikârdır. Fakat bireyin kendisini, daha önemlisi başkalarının onu nasıl gördüğü bizzat önemlidir. “Kendini gerçekleştiren kehanet”, “Pygmalion etkisi” yanılmamaktadır. Eliza’nın repliği gibi: “Bir hanımefendi ve çiçekçi kız arasındaki fark onun nasıl davrandığı değil, ona nasıl davranıldığıdır.”