Lavinya Dergisi

AKREP VE KURBAĞA
Nurten K. TOSUN

Rakamlardan öykülere yolculuk. Kalem, kağıt, düş ve pamuk şeker eşliğinde...

Fıtrat: Tabii eğilim, huy, kişilik, cibilliyet, içgüdü, istidat gibi anlamlar taşır. İslam dinindeyse bu kavram özellikle tasavvufta önemli bir yer alır. “Fatr” kökünden türemiştir. “İlk yaradılış” manasına gelir. Yani mutlak yokluğun yarılarak içinden varlığın çıkmasıdır. Karakter ve henüz dış tesirlerden etkilenmemiş olan ilk durumu belirtir. Huy değişir mi? Kişilik ve karakter aynı şey mi? Değil! Kişilik doğuştan gelir. İnsanoğlu iklimden, çevreden, nice kelamdan, şartlardan ve diğer unsurlardan etkilenir. Yani karakteri şekillenir. Sonradan edinilir. Kaya değildir ve değişmesi, değiştirilmesi mümkündür. Olaylara bakış açısı, verdiği tepkiler, düşünce şekli, aldığı riskler farklılaşabilir. Konuşma tarzı, üslubu, değer yargıları dönüşebilir. Beden dili, oturma şekli eğitilebilir. Anne karnında oluşmaya başlayan kişilik evrilebilir. Tahammül eşiği artırılabilir. Hırsı törpülenebilir, öfkesi yatıştırılabilir, inadı azaltılabilir. Kötü alışkanlıkları zamanla bırakılabilir. Yaşam içerisinde sayısız farklı ihtimalle karşılaşan beyin, içinde bulunduğu bedeni çeşitli şekillere sokabilir. Öğrenilmiş davranış ile kişilik bağlantısı saatlerce tartışılabilir. Çocuklar olumlu ve olumsuz modelleme yolu ile anne ve babalarının pek çok özelliğini kendi kişilik hamuruna katabilir. Hatta zıt tutum gösterip uzaklaşabilir. Psikoloji ve psikiyatri bilimi bu gelişmeleri baş döndürücü adımlar olarak yazabilir. Tersi de yaşanabilir. Pek çoğu olumsuz özelliklerinden şikâyetçi olmadığı gibi değişmek için de çabalamayabilir. Örnekleme yapılması istenirse, divan şairi hayalînin çok bilinen sözüne kulak verilebilir. Cümle “Ol mahiler ki derya içredir, deryayı bilmezler” şeklindedir. Kişi huyunu bilir. İnkâr da edebilir. Etrafındakiler de öğrenmiştir. Fakat yine ve yeniden iyi olacağına inanılabilir. Umut güzel bir şeydir. Hikâyeler anlatılır bu uğurda; karakter değişir ama fıtrat değişmez bir özelliktir. Akrep ve Kurbağa bu döngüde anlatımların en iyi örneğidir. Akrep günün birinde nehrin öte yanına geçmek zorunda kalır. Yüzemeyen bir hayvan olduğu bellidir. Düşünüp dururken kıyıda pinekleyen kurbağaya rast gelir. Akrebin kendisine yaklaştığını gören kurbağa suya atlar. Akrep yalvaran ses tonuyla konuşmaya başlar. “Kurbağa kardeş, karşıya geçmem gerek. Beni sırtında taşır mısın?” Kurbağa gözlerini büyüterek cevap verir: “Daha neler? Beni sokup öldürürsün! Sen akrepsin.” “Olur mu?” der akrep. “O zaman ben de suya batar, boğulur, ölürüm.” Kurbağa düşünür ve akrebe hak verir. Kıyıya çıkar onu sırtına alır ve karşı yakaya yüzmeye başlar. Yolun yarısında ensesinde bir sızı hisseder ve vücudu hızla soğumaya başlar. Beraber suyun dibini boylayacaklardır ama dayanamaz son bir nefesle sorar: “Hani sokmayacaktın akrep kardeş?” Akrep mahzun, mahcup ve çaresiz cevap verir: “Ne yaparsın kurbağa kardeş, ben akrebim, huyum bu.” İşte bu değişmez bir neticedir.