Lavinya Dergisi

BÜYÜYEN DİLEKLER, BÜYÜTEN KEŞKELER VE BÜYÜLÜ BİR EZGi
Gülşah DEMİRCİ

“Susup içime döktüğüm cümlelere boğazımdan geçiş yok Parmak uçlarımla konuşuyorum, duyuyor musun?”

  Tarihin tozlu yollarını aşıp gelmiş bir enstrüman, hünerli iki elin arasında büyüdükçe büyüyor. Hayat yorgunu parmakların incitmekten sakınarak özenle dokunduğu teller, anda titreşip zamana salındıkça büyülü bir ezgiyi taşıyor kulaklarıma ve daha fazla bekletmeden sarılıveriyor ruhuma. Kıpırdayamıyorum, sanki fazladan alınacak her nefes çatlatıverecek tüm kırılganlığıyla içime dolan hazzı, söylenecek tek bir söz kaçırıverecek aheste aheste yükselen müziğin muazzamlığını. Kirpiklerim buluşuyor, kavuşuyor dudaklarım. Tüm kalbimle yelken açıp dinliyorum, dinledikçe önümde derinleşen suların çoğalmasını diliyorum.


  İçime sığmaz oluyor o sular kendiliğinden ve boğulacakken uzanıp kaldırıyorum düşen yansımamı kendimden. İşte o anda bir masaldan çıkıp gelen uçan halıya biniyor zihnim, o düşten bu düşe sırtlanıp taşıyor beni. Bir çırpıda çağ atlıyor düşüncelerim. Bilmediğim sularda, tanımadığım diyarlarda geziyorum. Hayat yolculuğuma umudu iliştirdiğim, yepyeni hikâyeler yazmaya yelteniyorum belki de. Hem kâğıda ihtiyacım yok, gerekli değil kalem bile, gönülden dilemem yeter burada. Hem de yüzüme yerleşen tebessümün alacaklısı yok.


  Teller ahenkle titreştikçe aynı masaldan bir sihirli lamba düşüyor kucağıma bu sefer. Zihnime eşlik edebilecek böylelikle kalbim, hatta ağlayan bulutu nihayet öpebilirim. Sevincimin başı bir süreliğine böyle göğe eriyor işte. Sonra? Sonrası yok, öncesi var ama! Keşke, gözlerimde parıldayan yıldızlar hiç kaymasaydı! Keşke göğ(s)üm hep böyle yıldızlı kalsaydı! Keşke…


  Lambanın çiziklerle dolu, solmuş tenine baktıkça ben de incitmekten korkuyorum onu. Enstrümanın tellerinde gezinen ellerin korkusunu duyumsuyorum belki de. Korku bulaşıcıdır ne de olsa! Nazikçe okşuyorum dizlerime yatırdığım eskiliği, hayat belli ki onu da çok yormuş. Şefkat tohumları çatlayıp filizleniyor avuçlarımda, üzerlerinde büyüyen dileklerimin çiçekleri güneşi arıyor. Güneş, turuncu neşesini de alıp gittiği için mi bulut bu kadar çok ağlamıştı yoksa? Bütün mümkünlerin kıyısında tam yeni bir dilek konuyor dilimin ucuna, hemen bir keşke kesiyor yolunu. İçimde buluşturuyorum gözlerini, içimde tutuşturuyorum ellerini. Büyüten keşkeler oldukça büyüyor dilekler…


  Lambayı okşamaya devam ederken ısınan parmak uçlarımdan dökülüyor içimde tuttuklarım. Bir yanımda zincirleme kaybedişler, ani terk edişler, yaralayan hayal kırıklıkları, gönül sızıları… Diğer yanımda çiçeklenen ümitler, yüksek idealler, rengârenk hayaller, kalp çarpıntıları… Ve ruhuma sarılan ezgi serbest bırakıyor ellerini. O büyülü melodi sona doğru yaklaşıyor belli ki. Düşlerime sarılarak uyumak istiyorum ben de. Hiç değilse buluşan kirpiklerim ayrılmasın birbirlerinden.


  Sorular teker teker toparlanıyor zihnimden. Geçmişin tellerine takılmış uçurtmalar mıdır keşkeler, geleceğe postalanmış adressiz mektuplar mıdır dilekler? Bu kadar hedefi ıskalamışken hangisi hakikati tutabilir kucağında? Şimdi ne olur lambadan hiç cin çıkmasa, bana üç dilek hakkı tanımasa? Hem bırakalım bir dilek de o dilesin. Anda titreşip zamanda salınarak… Keşkesiz büyüsün o dilek!