Lavinya Dergisi

CİĞER
Nurten K. TOSUN

Rakamlardan öykülere yolculuk. Kalem, kağıt, düş ve pamuk şeker eşliğinde...

Karaciğerin ılık, kanlı, sulu zemini ve sağlık üzerindeki etkisi söz konusu olunca, pek çok kültürde odak noktasına oturtulmuş. Babil’de ruhun karaciğerde ikamet ettiğine inanılırmış. Milattan önce iki binli yıllar organa altın çağını yaşatmış, hurafeler birbirini kovalamış. Koyun ve keçi gibi küçükbaş hayvanların ciğerleri fal açmak ve kehanetler için kullanılmış, bu ritüele hükümdarlar da eşlik etmiş. Kâhinler, ciğerin şekline göre büyük bir ordu tarafından saldırı olup olmayacağına, savaşın kazanılıp kazanılmayacağına dâhil ön görüler belirtmiş. Savaşlar başlamış, barışlar sağlanmış, bugüne kadar gelinmiş.

Milenyum çağı belirmiş. “Ciğeri beş para etmek, ciğer köşesi, ciğerpare, ciğere işlemek, ciğeri yanmak, kedi – ciğer” deyimlerine kulaklar aşina olmuş. Birçok söz öbeğine çeşitli manalar yüklenmiş. Her biri dillere pelesenk sayılmış. Kaç para edermiş? Ciğerpare kime denirmiş? Ne işlenirmiş? Kaç köşeliymiş? Bir de meşhur “ciğerini bilmek” ikilemi şaşırtmış, eldeki soruları artırmış. Bu ciğer görülür bir şey miymiş? Kim diğerinin ciğerini görebilirmiş? Açıp bakılır mıymış? Öyle ki hikâyelere bile ilham vermiş:

“Günün birinde Nasrettin Hoca da iki okka ciğer alıp karısına getirmiş.
Hanım, akşama bir yahni pişir, demiş.
Karısı yahniyi pişirmiş pişirmesine ama misafir gelen komşularla afiyetle yemiş. Akşam hoca sormuş:
- Yahni hazır mı Hanım? - Ahh, sorma efendi ciğeri kedi yedi. Hoca bakar ki tekir bir deri bir kemik. Hanımı renkten renge girer. Koyar kantara kedi iki okka ve ciğerde iki okka. Başlar lafa:
 - Hanım, hanım kedi iki okka, bu kediyse hani ciğer? Bu ciğerse hani kedi?”

Beyi kâhin olmasa da Hanım’ın ciğerini okumasını bildi. Peki, insanın huyu ve suyu ciğerde mi gizli? Hangi yakınlık bu kadar saydam sayılmalı? Nerde yenmeli? Öf, ciğerin yanına gider sumağın iyisi. Fakat bilinmeli; haris kendisini ne kadar saklarsa saklasın, o ciğeri görür öğlen güneşindeki karpuz tarlası kadar net insanın ehli. Elbette kimsenin değirmende ağrımamıştır saçının teli. Hükümdarlar, hurafeler, Hoca ve kedi. Ciğer deyip geçme, bu kadar konuşulduğuna göre vardır bir hikmeti. Kalple yarışır lakin bitmez şu ciğer meselesi.