Lavinya Dergisi

HEYBE
Pelin ŞEHİDOĞLU

Sözcükler bir kaç hece lakin bilmezler ki bizim evrenimizde binbir gece.

İnsanın sırtında görünmez bir heybe vardır. Ne kumaşı bilinir, ne rengi; ama her adımda ağırlığı hissedilir. Çocukken küçücüktür, neredeyse kuş tüyü kadar hafif. İçine birkaç renkli boncuk, ilk düşlerini, annenden kalan bir ninniyi koyarsın. Babandan ödünç alınmış bir bakış, arkadaşlarınla gizlice paylaştığın sırlar… Heybe, o vakit masum bir oyuncağa benzer.

Büyüdükçe, zaman kendi elleriyle heybeni doldurmaya başlar. İlk hayal kırıklığın, sert bir taş gibi düşer içine. İlk kaybın, geceyi yaran bir diken olur. İlk sessiz ağlayışın, unutulmuş bir mendil gibi köşeye sıkışır. Ve her “keşke” bir taş, her “keşke olmasaydı” bir kaya parçası. Sen fark etmeden omuzların eğilmeye başlar, gözlerinin içindeki parlaklık bir nebze azalır.


Yıllar geçer, heybenin içinde sakladığın şeyleri unutursun. Ama ağırlığını asla… Omuzlarına çöken o görünmez yük, sabah uyanırken, geceleri uyumaya çalışırken seni yoklar. Başkaları yüzünde gülüşler görür, ama sen sırtındaki heybenin karanlığını bilirsin. Çünkü insanı en çok kendi gölgesi yorar.


Bir gün cesaretini toplarsın. Heybeni yere bırakırsın, titreyen ellerinle açarsın onu. İçinden eski bir oyuncak çıkar, kırık ama hâlâ çocukluğunu fısıldar. Kokusu çoktan silinmiş bir giysi çıkar, sevdiğin ama kaybettiğin birinin gölgesiyle. Yırtılmış biletler, yazılmamış mektuplar, söylenmemiş cümleler… Hepsi birikir. Ve işte o zaman anlarsın: sırtındaki yük, sadece yaşamak değilmiş; aynı zamanda yaşamayı bırakmadıklarınmış.


Heybeyi boşaltmaya başladıkça hafiflersin. Bir şarkıyla, bir dua ile, bir dostla yapılan derin bir konuşmayla… Belki bir kitap, belki bir şiir, belki de uzun bir yürüyüş sana cesaret verir. Her bıraktığında biraz daha dikleşir sırtın, biraz daha açılır gözlerin gökyüzüne.


Ve fark edersin ki hayat, heybeyi doldurmak değil; ara sıra eğilip fazlalıkları toprağa bırakmak. Çünkü yol, ağır heybe ile değil; hafiflemiş kalple yürünür.


Ama ne kadar boşaltsan da heybede hep bir şey kalır. Seni sen yapan küçük bir parça. Ne atabilirsin, ne unutabilirsin. İşte o parça, kalbinin en kırılgan, en gerçek sesi olur. Ve o ses, bütün yüklerine rağmen yürümeye devam etmeni fısıldar.