Lavinya Dergisi
KARADUT
Karadut… Sessiz bir meyvedir. Dalda çok konuşmaz ama parmağa değdi mi susmaz. Avucun ortasında birden patlar, koyu mor bir iz gibi düşer zamana. Küçücüktür ama izi büyük olur. Elini sürmen yetmez, temasınla hatırlatır kendini. Öyle narindir ki, ezilmeden soyulmaz. Öyle gururludur ki, dokunmadan geçilmez. Yaz sıcağında serin bir gölge gibi gelir ama geçtiği yeri serinletmez. Aksine, mor bir ateş bırakır tenin üstüne. Yıkarsın, çıkmaz. Silersin, olmaz. Ne sabun söker onu, ne kolonya. Sanki özüne ait bir sır gibi işler derine.
Kalıcıdır, inatla orda kalır. Herkes görür, kimse silemez. Ve işin garibi, en kadar uğraşırsan o kadar yayılır. Hayatın lekeleri gibi. Ağızdan çıkan bir söz gibi, bir bakış, bir unutuluş, bir ihmal gibi. Dudağında, yakanda, en sevdiğin gömleğinde kalıcı, yakıcı. Şu bitmez gönül yarası misali. İşte o an öğrenirsin ki, karadutun lekesi karadutun yaprağı ile çıkar. Yani seni lekeleyen neyse, temizleyecek olan da odur. Bazı yaraları başkaları iyileştiremez. Kimi izleri hiçbir dış güç silemez. O leke, yine içinden biriyle çözülür. Bu hem meyvenin sırrıdır. Hem insanın!
Meyvenin efsanevi mitolojik kökeni de vardır. Şöyle anlatılır: “Vaktiyle Babil’de, yan yana iki evde yaşayan genç bir kız ve genç bir adam varmış. Thisbe ve Pyramus… Aileleri düşmanmış, sadece bir duvar çatladığından konuşur dururlarmış. Bir gece buluşmaya karar vermişler. Kararlaştırdıkları yer, bir karadut ağacının altıymış. Thisbe önce gitmiş ama kanlı ağzıyla gelen bir aslandan korkup kaçmış, kaçarken peçesini düşürmüş. Aslan peçeyi parçalamış. Pyramus kanlı peçeyi görünce sevdiğinin öldüğünü sanmış ve canına kıymış. Thisbe geri döndüğünde her şeyi anlamış, o da kendini öldürmüş. Sevgililerin kanı ve gözyaşı karadut ağacına karışmış. O günden sonra, karadutun rengi koyu mora dönmüş ve halk yaprağının özelliğini keşfetmiş. Nesillerce anlatıp, durulmuş.”
Ömür hikâye, hikâyeler karadut gibidir. Tadı sevilir fakat bazen o ekşimsi tat, içe işler. Ve bazı izler var ki onlar taşındıkça temize çıkılır. Ve nice gerçekler vardır ki… Dışarıdan bakan anlayamaz. Çünkü her iz, kendi diliyle konuşur. Bu yüzden sorunların hesabı suya, sabuna bırakılmaz. Metafor ya da değil karadutuz yaşanmaz. İnsanoğlunu en çok kirleten şey, ona kendini en çok anlatan, en çok acındırandır. Ve en doğru temizlik her zaman kendisinden ve yakın çevresinden başlanandır.