Lavinya Dergisi

GEYİK VE İNSAN
Nurten K. TOSUN

Rakamlardan öykülere yolculuk. Kalem, kağıt, düş ve pamuk şeker eşliğinde...

Geyik… Ormanın sessiz bekçisi, gözleri uyanık ve adımları narin. Alageyik dağın doruklarında süzülür, boz geyik uzak tepelere dağılır. Her biri varlığıyla yaşamın kırılgan ritmini taşır. Anadolu’da adı geçtiğinde, bir efsane titrer havada, izine rastlamak uğur sayılır. Bakışıyla büyülenmek huzur verir. Geyik bir varlık değil, bir işarettir. Hızla kımıldayan yaprakta, rüzgârın yönünde, bir çalının arkasındaki gölgede hayatı hatırlatır.

Yolcu yaklaşır geyiğe; adımlarını ölçer, duruşunu yumuşatır, nefesini doğayla uyumlu hale getirir. Gözler birbirine kilitlenir. Kimi sadece izler, müdahale etmez, bozmadan durur. Kimi yaklaşır, adımlar aynı yavaşlıkta ama gözleri hedefe kilitlenmiştir, bedeni hazırdır. İnsan da böyledir. Biri korur, biri durur gibi görünür ama başka bir yol taşır içinde. Bazısı izler, bazısı hesaba katmaz, o dikkatle yürür. Diğeri tetikte bekler. Av mı, avcı mı bilinir?

Avcı ilk etapta bilinmez! İnsan gördüğüne güvenemez. Nice usul adım, ardında keskin bir niyeti saklar. Dost gibi görünen düşman olur, düşman gibi görünen dost.  Avcılar arasındaki fark, görünmeyen bir çizgide gizlidir. Her harekette, her durakta, her sessizlikte bir hinlik belirir. İnsan, hangi rolü oynandığını, yılların tecrübesiyle anlar. Çünkü hayat, avla avcının birbirine karıştığı bir sahnedir. Ve perde aralarında görülür ki, her sessizlik dostluk barındırmaz, bazen sessizlikten doğan nefes bile avcının sabrını gösterir.