Lavinya Dergisi
YALANCI VE MUMBir varmış, bir yokmuş çok eski zamanlarda küçük bir kasabada Geppetto Usta ve Pinokyo yaşarmış. Doğrular ve yalanlar hikâyenin içinde saklanmış. İnsanoğlunun zihninde bu ikili yüzyıllarca yer almış. Çıplak gerçekler, süslü yalanlar şekil değiştirmiş. Bu uğurda nice atasözleri yazılmış. Mesela kelimeler muma takılmış. “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.” gibi şaşırtıcı bir hal almış. Yani “Yalanların süresi sınırda mı kalmış? Doğrular her zaman ortaya çıkar mıymış? Pinokyolar karanlıkta parlar mıymış? Kim kazanırmış?” gibi sorular türemekte. Günümüzde yatsı değil o, yassı gibi iddialar ortaya atılsa da hatta yassının mum söndürme aletine dayanan anlamdan geldiği yazılıp çizilse de gerçeği yansıtmamakta. Tarih sayfaları İstanbul’daki Fatih Medresesi’nin kapılarına dayanmakta. Medresenin her odasında dört beş talebe beraber kalmakta, memleketten gelen mercimek, nohut, fasulye aş olarak pişmekte, bir nöbet çizelgesi yazılmakta ve işler sıraya konmakta. Ders çalışmak için şamdanlar yanmakta! Mum, mum dayanmamakta. Paralar üçer beşer toplanmakta, sırasıyla talebeler mum almaya gitmekte, zaman ne olursa olsun yine bir açıkgöz sahneye çıkmakta! Sıra açıkgöze gelince mum bitmekte. Her gün aydınlanan odada göz gözü görmemekte. Terslik var bu işte! Gel zaman git zaman kazan kaynamakta ve pişerken memleket aşları talebeler büyümekte. Yalan ve yalancı bu, yalanı er ya da geç bir gün sönmekte. O güne kadar açıkgözün cebi bir hayli dolmuşsa bile! Karanlıkta kalmaktan bıkan bir doğrucu ortaya çıkmakta, dilinden kelimeler dökülmekte:
- Biz sana para verdik, ne diye mum almadın?
- Aldım işte, ne yapayım mumlar küçülmüş, bu kadar yanıyor.
- Tabii o kadar yanar, şamdanların diplerinde kalan mumları toplayıp uydurma mum yaptığını cümle âlem biliyor.
Yalancının mumu yatsıya kadar yanıyor.
Kim doğrucu, kim yalancı bazen bilinmez. Belki bilinir lakin dişe gelmez. Bir zalime, o göze, şu söze kanılır kalbe batmaz. Geppetto Ustalar da aramızda, Pinokyolar da ses edilmez. Her zaman “Kral çıplak!” diyebilen bir çocuk çıkmaz meydana veyahut açıkgöze hatasını söyleyen talebe atılmaz ortaya. Lakin yalancılara tahammül edildikçe büyür kibirleri. Yüzlerine vurulmadıkça sürer oyunları. Aptal sanırlar her bir yanı. Kimi zaman cepleri dolar, kimi zaman egoları. Aş herkesin aşı. Az ya da çok, kul nasibine razı olmalı. Doğru yalanlar, yalan doğrular üzerine kurulur nice sohbet ortamları. Özümüz dürüstlük üzerine harmanlanmadı mı? Nereden çıktı bu kadar yalancı? Kartlar dağıtıldı seç tarafını. “Doğruyu söylemek gerekirse…” cümle kalıbı lügatten çıkmalı. Zira yalancının mumu yatsıya kadar yanmalı! Hatta hiç ateş almamalı!