Lavinya Dergisi

KIRIK CAM TEORİSİ
Nurten K. TOSUN

Rakamlardan öykülere yolculuk. Kalem, kağıt, düş ve pamuk şeker eşliğinde...

İlk yalan, ilk görünüş, ilk kırık, ilk aldatma… “Bir kereden bir şey olmaz.” cümlesi ve benzerleri, insanların çekindikleri ve çekinmedikleri. İncinecek olanların üstüne mi gider birey dedikleri? İzler herkese gösterilir mi? Laf yığınları korkuları kapatır mı? Kaç kırık cam barındırır bedenimiz? Hayal kırıklıkları da sonbahara dâhil mi? Mevsimler değişse bile, sarmaşıkla sarılan evler saklar da kendini, o duvarların içinde yaşayan ruhlar gizlenebilir mi? Telgraf telleri gibi gerginse ilişkiler; her sonun başlangıcına gidilmez mi? Sahi zayıflıklarını bile bile ilk taşı atan kimdi? ABD’li suç psikoloğu Philip Zimbardo 1969’da bir çalışma yaptı. Bu çalışmadan yola çıkılarak “Kırık cam teorisi” geliştirildi. Şöyle ki; suç oranlarının yüksek olduğu, fakir Bronx ve daha yüksek yaşam standardına sahip olan Palo Alto bölgelerine birer 1969 model otomobil bırakıldı. Araçların plakası yoktu ve kaput aralıktı. Bronx’a bırakılan araba üç gün içinde yağmalandı. Diğer araca ise bir hafta boyunca kimse dokunmadı. Ardından iki öğrencisi ile Zimbardo sağlam kalan otomobilin yanına giderek çekiçle kelebek camını kırdı. İlk darbe indikten sonra çevredekiler zarar vermeye dâhil oldu. Kırık yere atılan bir diğer taşla süreç başladı. İki otomobilde de sağlam yer kalmadı. Benzer bir soru New York valisine soruldu. Soru şuydu: “Olumsuzluklarla mücadeleyi nasıl başardınız?” Guiliani: “Metruk bir bina düşünün. Binanın camlarından biri bile kırık olsa, o camı hemen tamir ettirmezseniz kısa sürede oradan geçenler bir taş alıp diğer camları kırar. Ben ilk taş atıldığında tamir ettirdim. Yere ilk çöp atıldığında toplattırdım. Aksi halde insanlar bölgede otorite olmadığını düşünüp, diğer çöpü rahatlıkla atabiliyor ve tüm camları kırabiliyor.” şeklinde cevaplamıştı. Gelelim teorinin hayata tutunmasına. İlk kırık, ilk taviz, ilk cam veyahut can kırıkları; şeffaf, ince, kalın, renkli, saydam ama her beden de var olan. Kırılan ve yine kırılan, dağılan, çevreye saçılan, ayak tabanlarına kadar batan. Belki şah damarına saplanan! Unutulan, yeniden taşlanan! Ey insan! Zayıflıklarını gece gibi ört, kırgınlıklarını sakla. Onları gördükçe; seni yaralamakta çok kolay davranırlar. Elinde çeşit çeşit yapıştırıcı ile kalakalırsın. Belki onarırsın; belki de hiç onaramazsın. Kimse yapıştırılmış ya da kırılmış bir camla dünyayı pürüzsüz göremez ve yaşam penceresinden o manzaraya bakmak istemez. İlk darbede kapat kendini, koy mesafeni! Gösterme kırıklarını! Al gardını! Pes etme! Zaaflarını gizle! Unutma ki; ancak sağlam bir duruş sömürülemez!