Nerede doğdun, hangi iklimde atmaya başladı kalbin? Gözlerin ilk kez dünyanın hangi karanlık yanına değdi? Kulaklarına aşina olan ilk ses neydi ve nasıl bulaştı ilk sesin yankısı dudaklarına?
Ey sen insanoğlu veyahut insankızı hangi isimle hangi vasıfla gönderildin dünya denen bu girdaba? Varlığı
İnsanım çünkü kalbim var, acıyı da sevinci de sonuna kadar hisseden. Doğrunun ne olduğunu bir tek insan kalbi söylermiş ya işte insan olarak o kalp bende de var. Ama öte yandan kalbime karşı beni sımsıkı tembihleyen aklım var. "Aklım" demek doğru olmaz aslında... Beynime doğru diye yerleştirilmiş, hislerimin sesini bastırmaya çalışan bilgiler var. İnsanım çünkü iyi de içimde kötü de. Doğru da benimle yanlış da... Cesaretli iken bir yanım korkuyla kaplı yanlarım da var.
"Yazdığın her harf,yazabildiğin her kelam ölümün elinden kurtardığın serçe kuşudur ve serçe telaşlı değilse öldü demektir"...diyerek kalemini kağıtla buluşturmuş milyonlarca insandan sadece bir tanesiyim...
Lavinya Dergisi
YazarlarımızKAL KENDİNLE...
YAZINCA, YAZABİLİNCE
Gökyüzüne salınmış uçurtma gibiyim yazınca
Toprağa gömülmüş tohum gibiyim gönlümdekini dilime; dilimdekini kalemime dokundurdukça...
Annesinden ekmek bekleyen gagasını semaya açmış yavru kuş gibiyim...
Gidilmemiş yerlere çıkan yolları adımlayan bir çift ayakkabı gibiyim siyahımı beyazla buruştu
SEMA
Sözlükte iki hece, anlamı: gök, gökyüzü...
Kalbimde sonsuz harf,anlamı:dönmek, dönebilmek, döndürmek...
Hayatımızda dönüm noktası olarak adlandırdığımız anlar vardır, günler vardır ve belki o günlerin içinde hafızalara kazınmış dakikasına meftun saatler...
Toz olup uçuşan zamana ait o saatlerin
BİR YAPRAK NASIL DÜŞER?
Gözünün önüne getir sevgili okur; dallarından süzülerek gelen o yaprağı, onun düşüşünü, sessizce toprakla buluştuğu o anı...
Bir yaprak... Herhangi bir ağaç türünün, herhangi bir dalında, herhangi sarı bir yaprak... Sarı olduğunu gerçekleştireceği düşme eyleminden anladığımız o yaprak...Çünkü y
19 EYLÜL DÜNYA KADINLAR GÜNÜ(!)
8 Mart adıyla bir güne sığdırılmış kadınların gününü 19 Eylül adıyla bir güne sığdırsak biz de, çok da fark etmez değil mi, ille de kadının sığdırılması gerekiyorsa bir güne?
Tüm insanlığın yegâne kayıplarından biridir belki de; yılın 364 gününü bırakıp bir kenara,bir gününde kadın olmanın, olabil
ANNE...
Hangi kelimenin mealisin sen anne?
Hangi cümlenin öznesi, hangisinin yüklemi?
Hangi nidan yetişti de gökyüzüne kurtardı beni düştüğüm kuyulardan anne?
Sağ elinle mi tuttun çıkardın beni,yoksa sol tarafınla mı anne?
Sahi,bıkmadan usanmadan yıllarca solunda nasıl taşıdın beni anne?
Gözlerini
MUHTAÇ
Yol kenarında elini açmış, dili dualı kadın ,
Kırmızı ışıkta duran arabadaki herhangi bir alıcıyı bekleyen mendil satan çocuk ,
Bilmem kaçıncı evini alacak olan iş adamı ;
Paraya muhtaç...
Bodrum katın pencere önündeki teneke kutulu çiçeği,
Toprağın altına kök salmak için gizlenmiş tohum,
ARAYAN...
Dünya üzerindeki her bülbül aynı sesle şakıyordu gerçeği. Toprağa kök salmış her elma fidanı, baharına kavuşunca sadece elma veriyordu uzayan dallarında. Hep doğudan doğuyordu güneş ve sadece gecenin karanlığı ev sahipliği yapıyordu yıldızlara. Yeryüzündeki tüm portakallar aynı renk, aynı koku ve
ÖNEMSE BENİ
Alınlarımızda kaderlerimiz yazmıyordu. Alınlarımız iki kelimelik tek cümleye ev sahipliği yapıyordu yaşamları boyunca: “Care me...” önemse beni...
“İnsan ne ile yaşar?” sorusuna verilebilecek nice cevap var iken;“ İnsan nasıl yaşayamaz?” sorusuna verilecek tüm cevaplar yolun sonunda önemsenmek adı
SENİ SEVMEK
Seni sevmek; yağmura yazılmış şiirleri bırakıp bir kenara, gökyüzüne destanlar yazmak gibi...
Seni sevmek; deniz manzaralı bir balkonda denizin ötesini seyre dalmak gibi...
Seni sevmek; burnunda tütmeden, kursağında kalmadan kucaklamak tüm hevesleri...
Seni sevmek; bir bebeğin ilk tebessü
ALTINCI KURAL
"Şu dünyadaki çatışma, ön yargı ve husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır. Sen, sen ol kelimelere fazla takılma. Aşk konusunda dil zaten hükmünü yitirir. Aşık dilsiz olur." Hz. Şems
Hepimizin adına, adından önce sözüne illaki bir yerlerde şahit olduğumuz Hz.Mevlana'mızın hocası Hz. Şems... Hayatın
BİZ, HEPİMİZ...
İnsan olarak hepimiz aynı gökyüzü altında, aynı güneş ışığında, aynı gece karanlığında tüketmemiz gereken ömür adı verilmiş zaman diliminde başka, bambaşka hayatların içindeyiz. Birimizi diğerimizden farklı kılan kimi zaman dünyaya gelirken seçilmiş olarak doğduğumuza olan inancımız, kimi zaman maru
ANORMAL
Normal olmayan, normal olanın dışında. Nedir peki normal olan ya da normalin karşısındaki anormal olan? Anormal bir durum, anormal bir olay ya da kulaklarımızın oldukça aşina olduğu bir tabir: anormal bir insan... Nedir ki bir insanı anormal yapan? Acaba hangi değeri, hangi davranışı veyahut hangi h
DÜNYA İNSANI
Doğan güneş, yerini siyaha ve siyahla birlikte ortaya çıkan yıldızlara bırakınca ömürden gün adı verilen bir zaman dilimi daha siliniveriyor. Her gün yarını saklarken bünyesinde yerine koca bir dün bırakıyor. Dün, içinde bulunduğu gün ve yarın arasına sıkışmış insan ise günlerin heybesine yükledikle
KADIN...
Ah kadın...
Ellerinde geçmişin izleri
Düşe kalka, düşüp de kalkmaya
Ah nasıl burum burum dizleri...
Gözleri ki haykırıyor adeta
Düne, bugüne hatta gelmeyen yarına.
Ah kadın...
Acıları gölgesi olmuş,
Yollar yormuş, kendinde kaybolmuş
Denize aşık da bir yudum su içememiş
Butimar misali iç
YORULDUK
Kimi zaman olandan, çoğu zaman olmayandan,
Gelenden, gidenden,
Var olmuş ve yok olmaya yüz tutmuşlardan,
Epeyce yorulduk...
Burası dünyaydı meali fanilik, tefsiri yokluktu...
Var ile yok arasında, belirsizlikler gölgesinde
Hallice yorulduk...
Gündüzlerin hengamesi yordu çoğu zaman,
Ve
MUT-LU-LUK
Mutluluk dünya insanında aranmayacak kadar uzaktayken, gülen yüzlere şahit oluyordu gözlerimiz karşılaştığımız çoğu çehrede. Ya bencildik, kendimizden gayrısını sessize alıp bir kendine açıktı gözlerimiz ya da mutluluk dediğimiz şeyi sadece dudaklarımıza verdiğimiz yay şeklinden ibaret sanıyorduk. T
AŞKINDAN ÖLEN KUŞ; BUTİMAR
Butimar Pers mitolojisinde aşkından ölen kuş tabiriyle karşımıza çıkar. Tatlı su içemeyip sadece deniz suyu ile beslenen Butimar aynı zamanda denize aşıktır. Öyle bir aşktır ki bu, her gün saatlerce seyre daldığı denizden tek yudum içmeye korkar. Ya içer de kurutursa denizi diye içten içe hissettiği
SEN...
Sen...
Yeryüzüne gönderilen insan,
Ruhuna üflenmiş bir can,
Canına verilmiş bir isim,
İsmine yazılmış bir hikaye...
Doğmadan başlamış hikayen
Gözlerini açmadan biçilmiş rollerin
Kelimelerin söz konusu olmuş;
Daha duyulmamışken sesin...
Gözlerine renk seçilmiş
Henüz değmemişken dünyaya...
İNSANIN HİKAYESİ
İnsanın muhatabı yine insandır ve yeryüzünün kuralıdır ki insan muhtaçtır insana. Yalnızlığın yaratıcıya mahsus olduğu, insanın insanla bir olunca yaşayabileceği bu dünyada insan, iğnesiz ipliksiz işlemeler yapar bir başkasının kalbine. Dikişsiz nakışlar yapar muhatabı olduğu kalbe ki orada yer edin
HAKİKAT
Hakikat aramakla bulunmuyordu elbet ama" Bulanlar ancak arayanlardır."diyordu Hazret.Öyle ya da böyle, iyi ya da kötü, çok azımız bilinçli,bir çoğumuz bilinçsiz şekilde kendi anlam arayışımızda,kendi hakikatimizin peşindeyiz.Sığınacak bir yuva arayan da var yuvadan kopup yaşamını idame ettirmek adın
EY DOST
Bugün ayrı yorgunum dost
Gözlerim hafif nemli
Ellerim çokça kirli
Yüreğim oldukça kırgın bugün.
Yokluğum varlığıma dert bugün
Varlığım kendine yük bugün
Ruhum bedenimden büyük bugün
Bugün ayrı yorgunum dost.
Bilmemenin erdem sayıldığı devir
Sevmelerin rafa kalktığı devir
Gerçeklerin gö
UNUTMA
Ne kötülerin bu dünya
Ne de büsbütün iyilerin.
İmtihanın adı dünya
İyiyle kötünün savaşında...
Olmasaydı çirkin,
Kim bilirdi güzeli?
Bulunmasaydı yanlış,
Bilinir miydi doğru?
İyiysen kızma kötüye
Doğruysan aldırma yanlışa
Seni vâr edendir o
Tezatınla varsın unutma.
Gölgeler aydınlı
NEY'İN HİKAYESİ
Çoğumuzun gözünde sıradan üflemeli bir çalgı olarak yer edinmiş ney, aslında bu işlevini gölgeleyecek bir yere sahiptir tasavvufta. Ham maddesi sazlıkta biten basit bir kamış mucizelerin sesidir adeta. Rivayet odur ki; Allahutaala gönderdiği son peygamber Hz. Muhammed'i sırları ile taçlandırmıştır.
ÖYLECE BİR YOL
Dudakları buz kesmişti sanki. Kayıptı dilindeki tüm harfler. Yokluğu kucaklamış gibiydi sözcükler. Dilsizdi, dudaksızdı... Varlığı içinde nasıl da yoktu... Hal dili ne çok şey anlatıyordu böyle... Bir yokluktan bahsediyor gibiydi. Gözleri kocaman olmuş lakin pek de görüyor gibi değildi... Sesi acı i
ÖZLENEN
Hal dilim kalbine sirayet etmiş olacak ki birden sordu:
- Özledin mi?...
İçim özlemlerin en özeli ile yanıp kavrulurken nedense tuhaf geldi bu soru. Beklemiyordum...
- "Özledim diyemem" dedim sonra, özledim desem, fiilin sonundaki geçmiş zaman eki yük olur omuzlarıma, haksızlık ederim yüreğime..
ÖLÜMÜ DÜŞÜNDÜM
Ölümü düşündüm bu gece
Öldüğümü düşündüm.
Ne kaba bir olaydı bu ölüm
Ve ne gaddar bir mesele bu ölmek...
Ölmek istedim lakin ince ince
Güzelce bitirmek alnıma yazılanı hece hece...
Belki yaşadığım bu son gece,
Köşeme çekildim ve ölümü düşledim sessizce
Ne yakın bir çizgi bu yokluk
Ve n
HASRET NEDİR?
Kokudur hasret bazen
Veyahut kokmayandır...
Varlıktan ziyade
Koca bir yokluktur hasret.
Uyutmayandır hasret
Uykuyu bölen rüyadır ya da.
Hayale sığmayan
Gerçekte olmayandır hasret.
Bazen bir şehir, bazen bir şiir
Bazen bir suret,
Bazen bir husumet
Bazen bir çift gözdür hasret.
Çeken
İNSANIM ÇÜNKÜ...
Hiç kendinizi, insanlığınızı, var olduğunuzun kanıtlarını sorguladınız mı? “İnsan olarak bu dünyada varım çünkü ..."dedikten sonra nice cümle kurabildiniz mi? İnsan olarak insan olup olmadığınızı sorguladınız mı? İnsanın insana merhem olduğu kadar, insan insanın kurduydu bu dünyada. Ve insan bu ikil
VEDA MEKTUBU(M)
Ne mesafelerin ne de zamanın tanımıdır bence bu veda. Yakın, uzak, yaşanmış, yaşanmamış, var, yok... hepsinin ötesinde kanımca bu veda. Kalbinde yerim bir santim ileri veyahut bir santim geri kayacak olsa işte budur benim vedam... Dağa, kuşa, böceğe, dünyaya, kendime ve sana vedam... Sevmediğim çeki
BEN
Ruhumu sığdıramıyorum bedenime. Varlığımı kabul ettiremiyorum kendim yine kendime. Kalbim gölgeliyor aklımı. Düşünmek eylemini çıkarıyorum beyin labirentimden. Hissetmek yerleştiriyorum yerine kocaman. "Duygularının esiri olmak" derler ya işte tam da öyle...
Teslim ediyorum mantığına sığan her şeyi
İÇİNDEKİ ÇOCUĞA SARIL
Çocuk işte... Ne yapsa yeridir. Ne söylese doğrudur. Diline döktüğü tam olarak kalbinden geçirdiğidir.
Ne hissediyor ise odur kelamı. Neye inanıyorsa odur dünyanın gerçeği.
Çocuk işte; aramakla bulunmayacak gerçek kişiliğin gölgelenmiş adı.
Büyüdükçe uzaklaşıyor insan çocukluğundan, yaş aldık
SU
Su ayırır mı diken ile gülü?
Bilir mi ki su hangi kaptayım, rengim ne?
Hangi şekle büründüm diye sorgular mı? İster padişahın sarayında altın tasta,
İster yol üstü bir kedinin su kabında,
Aktığı yahut durup dinlendiği yer değildir umrunda...
Ne de olsa sudur o en hakikatinde.
Ne biçim bir va
AH KALBİM
Kalbim...
Seni iyelik eki ile sarıp sarmalamak ne büyük nimet benim için. Öyle ki ben, yeri geliyor ellerimi, ayaklarımı, gözlerimi... Benim diye bağrıma basamayacak oluyorum. Gördüklerim, duyduklarım, inandıklarım hep yanıltıyor çünkü beni. Ama hissettiklerim, senin içine his diye koyduklarım hiç
OLSUN
Güneş gibi ol, ışıkların sarsın yeryüzünü desem; yazın kavurucu sıcakların gelir aklıma, susarım.
Su gibi ol, biricik ve aziz ol desem; yağmur altındaki şemsiyesiz el gelir aklıma, utanırım.
Gece gibi ol, karanlığın örtsün tüm kötüleri, kötülükleri, kusurları desem; karanlığı fırsat bilen zalim ge
ERKEK Mİ YOKSA ÖTEKİ Mİ
Erkek mi Yoksa Öteki mi?
Kadının ayakları yerden kesilmiş, kadın mutlu , kadın çok mutlu, içinde sevinç çığlıkları ama kısık ama yalnız kendinin duyduğu, kadın mahçup, kadın korkuyor...
Evet bir bebeği olacak kadının ama nasıl karşılanacak bu eşi tarafından,ailesi sonra çevre?... " Hele de erkek a
ÖLÜM
Şu ölüm dedikleriGirmek mi sadece toprak altına?Öldü deyip yandıklarıBir daha gelmez sandıklarıİnanmak mı bir batına?Ayrılık desen imanın sızlar,Vuslat desen inancın sorgular,Giden gider deKalan yanar ha yanar.Ne tuhaftır bu varlık,Ne tuhaftır bu yokluk,Bugün bahçende toprak eşeleyenYarın o toprağın
YAŞAM HİKAYESİ
Her sabah yeniden doğuyorum güneşleYeniden parlatıyorum tüm karanlık yanlarımıHırka giyer gibi tekrar kuşanıyorum inançlarımıHeybemde doğrular, sırtımda yanlışlarHer sabah yeniden adımlıyorum aynı yollarıAttığım adımlar aynıHer adımda ardımda kalan ise ayrı ayrıVarılacak yer belli, alınacak yol bell
ACILARINA SARIL
Ara ara içimi yokluyorum. Bakıyorum neler atmışım, neler kalmış kıyıda köşede. Ellerimi uzattığım yerlere dokunamaz oluyorum çoğu zaman. Lakin hiç vazgeçemiyorum yoklamaktan. Zira her yoklayış, her dokunamayış biraz daha insan hissettiriyor bana. Kenarda köşede bulduğum eskimeye yüz tutmuş yüzler bi
BEN
Her sabah yeniden aynı tılsım ile doğan güneş,Güneşin aydınlattığı türlü türlü günler...Gün içinde gelenler, gidenler ve hiç gelmeyenler...Sevenler,sevilenler,sevilmeyenler ve dâhi sevmeyi hiç başaramamış olanlar...İçleri başka dolmuş ayrı ayrı günler...Tek bir öznenin gölgesindeler "ben"...Hep aynı
AVUCUMDAKİ İPLER
Avuç içlerimde ipler...Onlarca ip... Başları gökyüzüne dönük, her an uçmaya meyilli ipler... Her an kayıp gidecekmiş gibi kimisi...
Kimisi de kök salacakmış avuç içlerime de orada yeşillenip, dallanacakmış gibi. Gitmekle kalmak arası veyahut uçmakla uçmamak arası... Yüzleri soğuk, buz gibi...
Var
YAŞAMAK
Bir açlık halidir sarmış sanki bedenimi. Bedenimden ruhuma sirayet edecek olmuş hatta. Ellerim ki dokunma eylemini gerçekleştiremez olmuş adeta; evvela güzele iyiye, gerçeğe... Neye dokunsalar koca bir yokluk, boşluk veyahut yalan...
Gözlerim desek; görmeye aç adeta; iyiyi güzeli , gerçeği. Bakmakl
YAŞAMAK
Ey benim çürümüş bedenim!Kendini de candan mı sayarsın?Ey benim soluk ruhum,Kendini de sağ mı bilirsin?Varlığımın yokluğu boğuyor beni,Yokluğumun var oluşu acıtıyor içimi,Günlerin telaşesi yoruyor bedenimi,Bu kalabalık hengamesi kısıyor sesimi...Ölüm desem atan kalbim utanır,Yaşam desem soluksuz ruh
SİZ
Parmak uçlarında yürüyen insanlar...Karınca görünce yolunu değiştirenler...Bir bardak suya hürmet ile bakanlar...Onca kalabalığın arasında yalnız yol alanlar...Varlığı kimselere yük olmayanlar...Susuşlarıyla var olanlar...Sırtımızdaki yükü kendi heybesine koyanlar...Yoklukları ile varım diyenler...H
BOŞLUK
Kısa cümlelerden oluşuyor artık hayatım. Çoğu zaman sadece özne ve yüklem kullanarak ifade ediyorum kendimi. Hatta özne birinci tekil şahıs ise hiç kullanmıyorum, gizli özne yapıyorum kendim yine kendimi. Cümlelerimin yer, yön, zaman ifade etmesine izin vermiyorum artık. Zira yersizliğin ve zamansız
İNSAN NEYİ ÖZLER?
Hepimiz illaki bir şeyleri özleriz günün birinde. Aklımıza gelebilecek her şey birinin özleyen yanı olabilir aslında. Memleket özlemi, anne özlemi, baba özlemi, evlat özlemi, kardeş özlemi, sevilen bir yüreğin mesafesindeki özlem... Zira her kalbe ayrı sirayet ediyor bu özlem. Kiminin kalbinde üst
BİR EYLÜL MESELESİ
Ömrümün kaçıncı eylülü sayabilirim, lakin ömrümde kaç eylülde yaşadım sayamam sevgili dost. Yaş alırken, yaşamdan ne aldım, bilemem sevgili dost . Uğurladığım her Eylül' den bana kalan ne, aklım ermez sevgili dost. Sırtımda bir heybe Eylülden Eylüle yol alırken öylece geçtiğim 11 ayın hesabını kimse
ŞEMS'İNİ ARAYAN MEVLANA
Arapçada güneş anlamına gelen Şems... Öte yanda kelime anlamı olarak Ey bizim yol göstericimiz hitabetini taşıyan Mevlana...
Surete bürünmüş halleri ile ise; insan olanın, insan olana en güzel örneği Hz. Mevlana Celaleddin-i Rumi ve hocası Tebrizli Şems... Sözleri ile her kesimden insanın kalbine
YENİ'DEN BAŞLA
Aldığımız her nefes, vakit fısıldar aslında kulağımıza. Usulca seslenir; henüz sana ayrılan sürenin sonuna gelmedik, yapabiliceklerin bu kadar mı? İnsanın yapabilecekleri söz konusu olunca hayat sayısız alternatif sunar ona. Bu alternatiflerin çoğu mecburi, pek azı yapmak istediklerimizden oluşur.
VEDA/ELVEDA
Veda ettiklerimiz vardır bu hayat yolculuğunda. Arkamıza baka baka el salladıklarımız; ki onlar bir gün kavuşma ümidi ile hasretimiz, gurbetimiz olmuşlardır. Öte yandan elveda dediklerimiz... El sayıp veda ettiklerimiz... Ki onlar, bir daha günyüzüne çıkmasınlar diye üzerlerine kürek kürek toprak a
İNNER WAR
İçimdeki savaş... Savaşın içinde olmadan, içimde savaş taşıyabilir miydim? Bedenen vâr olurken ruhen kanayabilir miydim? Kendi sınırlarımla, iyi dediklerim, kötü bildiklerim ile kıran kırana tutuşabilir miydim bir davaya? Sonra da davamı unutup, insanın insanı acıtmaması gerektiği inancını hâlâ savu
UÇURUM
İnsan ki yaratılmış olan ne varsa, hepsinin en üstünü olarak asırlardır nice tanımlamaların adı olmuştur. Nacizane dilimdeki tanım ise; "insan; olmak istediği yer ile olduğu yer arasındaki açıyı daraltmaya gönül vermiş acizane varlık". Bu açı ki, kimilerinin hayatında uçurum olmuş. Her şeyin mükemme
ERTELE(ME)!
"Biraz sonra yaparım , daha vaktim var. Nasılsa yaparım."... Örnekleri çoğaltılabilecek erteleyici cümlelerimiz. İnsan ki bir çok şeye yetişirken, ertelemeleri ile meşhurdur. Bu meşhurluğun dışında kalıp ertelemeyi tercih etmeyen insan sayısı oldukça azdır çünkü onlar; yarını olmayanlar, derdi bugün
SU
Hayatın kaynağı ve bilinen bütün hayat formlarının vazgeçilmez öğesi...
Nicedir bir tanım arar idim Su'ya.
Nice tanımlar okudum, nicesini defalarca okudum, nicesinde takıldım kaldım...
Ruslar;"Su anadır" demişler. Latin; suyu "Meditasyon" olarak tanımlamış. Hint;"Yaratıcıya ancak su ile gidilir",
BİR SABAH
Öyle bir sabaha uyanmak istiyorum ki sevgili okur; omuzlarımı hissederek değil de kalbimi hissederek... Yapmam gerekenlerin, yapmak istediklerimi gölgelemediği bir güne başlamak ... Heybemde bana biçilmiş rollerin, adıma mühürlü sorumlulukların, muhakkak ki yapmam gerekenlerin, ayaklarımdaki görün
HER ŞEY GEÇİCİDİR
Canımızın fani olduğu bu dünya girdabında, bâkilik yüklediğimiz metalar altında eziliyoruz bilinçsizce sevgili okur. Bir sahip olmaktır hali almış başını, konmuş hayatımızın orta yerine adeta ... Vâr olmamız sanki sahip olduklarımız ile doğru orantılıymış gibi, kaz misali ne bulsak atıyoruz kursağım
İNSANIN YOLU
Menzilini bilirken, yolunu şaşırır mı insan?
Tek bir yol var iken menzile giden, yollar arasında kaybolur mu insan?
Nedir insanı yolundan, hedefinden alıkoyan?
Var mıdır insandan gayrı yolsuz kalan bir can?
Aradığı ayak basılmamış bir yol mudur ki insanın? Ondan mıdır bu yolsuzluk?
RUHUMUN GÖĞE AÇILAN YÜZÜ
Siyah, uzun saçlarında asalet taşıyarak girmişti yine Kutsal Mabedine. O giriş, o duruş, o koku... Yaşanıp unutulmaya yüz tutmuş nice anının yanında, burnunuzdan hiçbir rüzgarın eksiltemediği o koku... İsmimin sonuna iyelik eki eklediğinden midir nedir, ne vakit değse gözlerim gözlerine; memleketine
ÇOCUKLUĞUMA MEKTUP
Ömür diye adlandırdığımız dünya gurbetinde, bize sunulmuş ortalama 70-80 yıllık ömrün özlemle yoğrulmuş yıllarına "çocukluk" diyorum ben. Özlemek insanın hamuruna katılmış en nadide duygu ve bu duygu en çok da en gerçek olanla bağdaşmayı hak ediyor.
Ah benim en gerçek hallerim, ah benim çocukluğum
A CLEAN WELL LIGHTED PLACE
Uzay boşluğundan siyasi sınırların görünmediği söyleniyordu. Dünyanın, evren içinde tek ve benzersiz bir yapı ile en nizami biçimde döndüğü konuşuluyordu . Bunu konuşan dil, idrak eden beyin, anlayan ve anlatan birey doğumdan ölüme dek bir yer arayışı içinde bölüşemediği şeylerle var oluyordu dünyan
90 SANİYE
Çıplak ayaklarımda hissettiğim soğuk terliğim... Karanlığın zirvesinde kalmış bir gece... Üzerimize lapa lapa yağan kar... Kucağımda medetime muhtaç bir insan yavrusu... Gözlerindeki korkuyu saklayıp tebessüm etmeye çalışan bir adam...
Sokaklarda sadece araba farları, siren sesleri, toz bulutları
1TANE ERDEMLİNİN KARŞISINDA 999 TANE ERDEM PATRONU
Erdem; insanın ahlaksal olarak iyiye yönelmesi...
Ahlakın övdüğü ve ahlaklı olmanın getirdiği doğruluk...
Nesnel bir tanıma sahip olmasına rağmen, erdem kavramının kişiden kişiye değiştiği kanısındayım. Dünyaya gözlerimizi açtığımız o ilk andan itibaren erdemli insanların erdem kuralları ile baş b
BİR VARLIK HALİ
Sarılırken özledikleri vardır insanınYutkunurken sızlayan kemikleriYarınlara dair hiç bitmeyen ümitleriDünde kalmış karanlık yanları...Zamansız kaldığı anlar vardır insanınBedenen yüzyıllarca oturupRuhen kilometrelerce yol aldığı memleketlerSiması unutulmuş kokuları vardır insanın...Gidenleri vardır
SESİM BU KADAR GÜZEL MİYDİ?
Sesim Bu Kadar Güzel Miydi?
Kendi sesinize hasret kaldığınızda anlıyorsunuz; sessiz çığlıklarınızın gücünü...
Onca bağıranın ortasında, kendi sesinizin gürültüsünde dinlenir hale geliyorsunuz; kendinizle konuşmaya başladığınızda...
Kendinden kendine yol almaya niyet etti mi bir insan , önce red
GÖKYÜZÜNÜN RENKLERİ
Gündüz maviliğinde, gece siyahında kendine bakana ayna olan gökyüzünün siyah ve mavi renkten oluştuğunu düşünenlerdensek gözlerimiz görme eylemine geçmemiş bakma safhında kalmış demektir...
Zira ben gökyüzüne rengini veren şeyin göğü gören göz bebeklerindeki renkten kaynaklandığına inanıyorum. Mese
EN İYİ YOL; KENDİNDEN KENDİNE
İnsan olmak ile insan kalmak arasında bir yerde yol almaya niyet etmiş varlıklar olduğumuzu düşünüyorum. Zira bu iki seçenek dışında kalacak olsak insan olduğumuzdan şüphe ederiz. İnsanın, insan olup olmadığını sorguladığı anlar vardır.
Bazen hem cinsine bakar insan o insan ise ben neyim, neciyim
EN GÜZEL MİSAFİR
Loş ışıklı bir oda. Perdesi yarı aralanmış; hava yağmura meyledercesine kapalı. Odada iki koltuk. Döşemesi yıpranmış olsa da ahşap ayakları hürmetine atılmaya kıyılmayan... Sağ koltukta görmeyi bırakıp bakmalara dalmış bir ben... Karşımda; görünürde boş lakin hayalimde çocukluğumu oturttuğum koltuk.
YOLDA BİR "BEN"
"Başımı alıp gitmek istiyorum." diyeceksiniz. "Nereye?" diye soracaklar.
Henüz gidilmemiş bir yere, ayak izi olmayan bir yoldan... Yoldaşa ihtiyaç duymadan, varılacak menzili düşünmeden. Ayak izlerimin yoldaki gölgesine hayran kala kala kendim yine kendimle yol almak, yolculuk etmek istiyorum.
IŞIĞI KAPATMA KARANLIĞI AÇ
"Karanlığı açar mısın? " diye bir nidaya denk gelse kulaklarımız, muhatabımız ya bir çocuktur veyahut bir şair...
Çocuklar ufuklarındaki kelime yetersizliğinden, şairler de fazla yetişmişlikten olsa gerek sözcükleri halden hale girdirirken insan olanın kalbine dokunuyorlar. Kullandıkları edebi dil,
BU ÇAĞ
Bir gülün güzelliğini, elinde makasla gülü sevmeye gidenlerden dinlediğimiz günden beri hakiki güzellik ve hakiki sevgi kavramlarını öznelleştirdik. Güzel olan özneldi evet veyahut sevilmeye değer olan da değişirdi kişiden kişiye. Lakin biz bu özelliği kendi benliğimiz ile sindirmeye çalışıp; "Güzel
DÜNDEN BUGÜNE
Mutluluk; bu dünya için ne kadar ağır bir kelime demişti Şems kadın... O gün dünya dertlerimin üzerini sıkı sıkı kapladığımdan mıdır nedir mutluydum. Bugün üzerlerini kapatsam insan olmaktan utanacağım yüklerim; ne kadar da haklıymış Şems kadın dedirtti bana...
O günden bugüne ne ben değiştim, ne
BU DÜNYANIN CENNETİ
Ne yaşadığını unutuyor insan... Ne söylediğini, neye güldüğünü, hatta neye ağladığını bile...
Yaşamdan arta kalan anılarda yol alırken, anlıyor ki insan ne hissettiğini hiç unutmuyor.
Anıları siliyor beyin, varı yok haline getiriyor da örtemiyor üstünü hislerin... Ve hislerin, duyguların en özeli
1,2,3,4,5 NOLU CESET
Madden oldukça soğuk bir yer, manen de oldukça soğuk bir kavram olan morgdan size ait bir hitap yükseliyor:
Bilmem kaç numaralı ceset....
Doğum ile başlayan hayat yolculuğumuzda irademiz dışında bize bahşedilmiş ismimizin yerini gün geliyor; herhangi bir numaralı ceset, cenaze, ölü, birinin eşi,
ADI: NARİN
Budünyadan bir Narin geçti... Hem de öyle haince geçirildi ki bu dünyadan; birgöz yanılsaması kadar kısa, bir cellat kılıcı kadar keskin... Adı Narin' di...
Dokunulmayacak kadar naif,
Bir çuvalın alamayacağı kadar hafif,
Mezar taşına gelinlik örtülemeyecek kadar küçük,
Bilmeleri bilemeyecek kada
BU ÇAĞDA BİR YOL
Dört yanı acıyla, ızdırapla çevrili bu çağın teselliye ihtiyacı var sevgili okur. İnsanın bedeninde acı çeken ruhunu teselli etmesi gereken çağ, bu çağ. İnsanın insana acıdan başka bir şey vermediği bu çağ... Dünya geçici bir mekan, hayat yürünmesi şart bir yol, sen ben biz hepimiz bu yolun yolcular
DÜNYA DÜNYADIR
Keşkelerle başlayan cümlelerin mekanı; dünya.
Keşke diyoruz hepimiz, keşke demenin aslında bir başkaldırı olabileceğini unutarak. Keşke dünya kötüden ve kötülükten arınmış bir yer olsaydı diyoruz bu günlerde. Evet öyle olabilirdi ama o vakit adı dünya olur muydu? Dünyadaki acıların ve sevinçlerin i
HAYATA KARŞI İSTEKSİZLİK; LANGUISHING SENDROMU
Languishing; kişinin kendini sıkıntılı, yorgun ve tatsız bir hayatın içinde kaybolmuş hissetmesi durumu. Ben de kendimce bunu iki kelime ile tanımlıyorum: "Çağımızın hastalığı."
İçinde bulunduğumuz çağ; hiçbir şeye yetişememekten dem vurduğumuz çağ. Zamanın içinde, erkek kadın ayrımı olmaksızın ins
SU
Yokluğunun yok ediciliğini inkar edemeyeceğimiz sıvı, diyorum ben su'ya.
Kokusuz, tatsız, saydam ve üç atomdan oluşan bu sıvı halden hale girse de özünde hep su kalması ile meşhur. Bulunduğu kabın şeklini alıp, kendine o kaptan bir şey katmayan ...
Dokunduğu yeri yavaş yavaş misk eyleyen...
Ace