Lavinya Dergisi

AVUCUMDAKİ İPLER
Gülşen SARIGÖL

"Yazdığın her harf,yazabildiğin her kelam ölümün elinden kurtardığın serçe kuşudur ve serçe telaşlı değilse öldü demektir"...diyerek kalemini kağıtla buluşturmuş milyonlarca insandan sadece bir tanesiyim...

Avuç içlerimde ipler...Onlarca ip... Başları gökyüzüne dönük, her an uçmaya meyilli ipler... Her an kayıp gidecekmiş gibi kimisi... Kimisi de kök salacakmış avuç içlerime de orada yeşillenip, dallanacakmış gibi. Gitmekle kalmak arası veyahut uçmakla uçmamak arası... Yüzleri soğuk, buz gibi... Varlıkları kabul görmeyecek kadar yok ; lakin yok sayılamayacak kadar var olan ipler... Hayal kurmanın ne demek olduğunu öğrendiğim günden beridir avuç içlerimde taşıyorum sizleri. Nefesimin dokunduğu, sesimin karıştığı her yerde, her adımda benimlesiniz; benim avuç içlerimde... Bazılarınızın görünmez iğneleri var sanki avuçlarıma batan, öylece bırakıyorum onları ki yol alsın yeryüzünden gökyüzüne. Bazılarınızı bırakmaya ise mecalim olmuyor, gücüm yetmiyor, uçlarınızı bırakamıyorum avuç içlerimden lakin bıçakla kesiyorum adeta başlarınızı , kökünüz bende, kendiniz gökyüzüne yol almış buluyorsunuz yine kendinizi... Kiminizi de avuçlarımı delip, damarlarıma sabitliyorum adeta. Bağlıyorum damarlarıma bu kimisinin uçlarını ki oradan karışsın kanıma, benden olsun, ben olsun diye... Öyle ya taşıdığım her ip benim değil zira benim dediklerim bile bana ait değil. Çünkü yeryüzü burası ve burada kimse kimseye, hiçbir şey hiçbir şeye ait değil. Aitlik dediğimiz şey; yeryüzünün geçiciliğini tüm ihtişamı ile hatırlatan gökyüzüne hastı. İşte öyle binlerce ip; kiminizi kanıma katarcasına, kiminizi sırtıma yük yaparcasına, hepinizin geçici olduğu inancıyla hayat yolumu adımlıyorum. Hepsinden ne zaman kurtulurum diye soruyorum arar ara kendime... İçimde bastırılmaktan sesi kısılmış ama her daim sesini duyurmaya çalışan o yer, o şey adı her ne ise haykırıyor adeta: " Ne vakit senin başın dönecek gökyüzüne, o vakit boşalacak avuçların. İşte o vakit diyor kanına kattıkların da , taşımak için sırtına kambur yaptıkların da aynı sessizlikte yol alacak yeryüzünden gökyüzüne " diyor ve ekliyor “ seninle beraber, ruhunla beraber..." Bir göç sanki bu, ağır bir göç... Zor gibi biraz... Biraz korkutucu mu bilmiyorum. Ürkütüyor bu cümleler beni, doğru olduklarını bilirken bir yanım, diğer yanım kendince bir şeyler üretmeye çalışırken bağırıyorum kendim kendime... Sus diyorum sus... Bir düşün diyorum... Gitmek buradan... Sıyrılmak tüm yalanlardan... Hele bir düşün uçmak gökyüzüne? Değmez mi uçmaya?