Lavinya Dergisi
İNSAN NEYİ ÖZLER?"Yazdığın her harf,yazabildiğin her kelam ölümün elinden kurtardığın serçe kuşudur ve serçe telaşlı değilse öldü demektir"...diyerek kalemini kağıtla buluşturmuş milyonlarca insandan sadece bir tanesiyim...
Hepimiz illaki bir şeyleri özleriz günün birinde. Aklımıza gelebilecek her şey birinin özleyen yanı olabilir aslında. Memleket özlemi, anne özlemi, baba özlemi, evlat özlemi, kardeş özlemi, sevilen bir yüreğin mesafesindeki özlem... Zira her kalbe ayrı sirayet ediyor bu özlem. Kiminin kalbinde üstü taşlarla örtülmüş gün ışığı görmesin, yeri hatırlanmasın diye üzerine kürek kürek toprak atılmış... Kimininki de sanki hemen biraz sonra gözünün nemiyle gün yüzüne çıkacakmış gibi hali hazırda... Kimi bağıra bağıra susuyor bu özlemi; kimi susuşlarıyla haykırıyor adeta. Her kalp tadarken bu duyguyu, ne için tadıp, nasıl tattığı söz konusu olunca ayrılıyor kalpler birbirinden. Mesela su neyi özler ki hiç düşündünüz mü? Su sadece suyu özleyebilir bir, başka alternatifi yoktur. Yahut bir bulutun toprağı özleme şansı yoktur. Ya da bir kedi en fazla ne kadar özleyebilir bir köpeği? İnsan da böyledir aslında, insan sadece insanı özler. Özlemlerine hep isimler bulur, anlamlar yükler; halbuki özünde insan bir tek insanı özler. Kendini özler, özünü özler. Kalu belada ayrılmıştır insan kendinden o ayrılıktan beridir her neyden ayrılsa ona ağlar. Ney, demiş iken mesela Ney de böyledir. Neyzeni ona her üflediğinde, çıkardığı ses; kamışlığa duyduğu özlemdendir. Özlemek , özümüz ile alakalıdır kanımca. İnsan hep o ilk insan oluşunu, var oluşundaki o ilk insan yanlarını, saflığı, yokluğu özler. Zamanla vâr olan her şey, o ilk günkü yokluktan uzak eder insanı. İnsanın yokluğu memleketi, varlığı gurbeti olmuştur adeta... Ve bu gurbet özlemin tabiridir. İçindeki o uçsuz bucaksız özleme sıkı sarıl, zira o özlem iliklerine kadar senin. Ve onu ancak öldüğünde elde edeceksin. Hasret o gün vuslat olacak.