Lavinya Dergisi

AH KALBİM
Gülşen SARIGÖL

"Yazdığın her harf,yazabildiğin her kelam ölümün elinden kurtardığın serçe kuşudur ve serçe telaşlı değilse öldü demektir"...diyerek kalemini kağıtla buluşturmuş milyonlarca insandan sadece bir tanesiyim...

Kalbim... Seni iyelik eki ile sarıp sarmalamak ne büyük nimet benim için. Öyle ki ben, yeri geliyor ellerimi, ayaklarımı, gözlerimi... Benim diye bağrıma basamayacak oluyorum. Gördüklerim, duyduklarım, inandıklarım hep yanıltıyor çünkü beni. Ama hissettiklerim, senin içine his diye koyduklarım hiç değişmiyor, hiç yanıltmıyor onlar beni. Sen hiç kandırmıyorsun beni. Zira ne eksem toprağına, yetişiveriyor bağrında. Öyle bir sadakat ki bana yönelttiğin, yüzümü mahcup eyliyor. Ah kalbim işte ben en çok da sana karşı mahcubum. Senin nemli topraklarına kaktüsler ekiyorum sanki. Senin güneşe dönük çehreni, geceye çeviriyorum adeta. Sana, senin olamayacak olan ne varsa yüklüyorum, yüklüyorum sonra da hadi diyorum kalbim güzel şeyler olsun. Kara geceden farksız kılarken seni, apaydınlık günler sun bana diyorum. Ben seni unutuyorum. Kim olduğunu ne işe yaradığını, ne için yaratıldığını, ben seni unutuyorum, af edersin. Tek işlevin çürümeye yüz tutmuş bedenime kan pompalamakmış gibi davrandığım için sana, özür dilerim. Bedenim ki ruhumu gölgeleyen bir varlık misali. Hep onu doyurmak ile meşgulüm. Her ne yaparsam yapayım, bana rağmen çürüyecek olan bu bedeni doyurmak beni senden uzak kılmış, beni benden alacak olmuş. İsim arıyordum dertlerime. Adı olmayan sorunlar silsilesi gibiydi son günlerde içinde bulunduğum yaşam. Elimle tuttuğum, gözümle gördüğüm, işte bu diyebileceğim bir sorun yoktu, yok gibiydi. Lakin içim, içimde bir yer devâ arıyordu. Ben de o devayı arıyordum senden habersiz, senden uzakta. Ne zaman ki elime ayna alıp bakmaktan öte görmeye karar verdim işte o zaman aradığım senmişsin anladım. Sen... Sen ki nasıl yalnız nasıl aç nasıl biçare bırakılmışsın ben tarafından öyle. Bağırmışsın sevgi diye, ben nefret ekmişim topraklarına. Haykırmışsın sabır diye, sükut diye ben çığlıklar sermişim yoluna. Kanatların kırılmış, ben uç demişim sanki. Kör olmuş gözlerin, bu kaç diye sormuşum. Sağır olan kulaklarını neden duymuyorsun diye sorguya almışım adeta. Ah kalbim işte ben en çok da sana karşı mahcubum. İçimde seni yok ettiğimden habersiz, var olmayı dilemişim başka kalplerde. Sen olmadan nasıl ben, ben olabilirdim ki? Nasıl bir hâle bürünmüşüm sensiz, nasıl bir hastalık sarmış bedenimi; iyileştir beni kalbim. Sana senden öte hiçbir şey vermeyeceğim artık. Tüm o kokmuş tohumları kaldırıp atacağım, tut elimden... Yemyeşil fidanlar, eşi benzeri olmayan tohumlar avuçlarımda geldim kapına. Aç da kapını savurayım şunları topraklarına, haydi sonra benim de kapım çalar kendime gelirim belki...