Lavinya Dergisi

NEY'İN HİKAYESİ
Gülşen SARIGÖL

"Yazdığın her harf,yazabildiğin her kelam ölümün elinden kurtardığın serçe kuşudur ve serçe telaşlı değilse öldü demektir"...diyerek kalemini kağıtla buluşturmuş milyonlarca insandan sadece bir tanesiyim...

Çoğumuzun gözünde sıradan üflemeli bir çalgı olarak yer edinmiş ney, aslında bu işlevini gölgeleyecek bir yere sahiptir tasavvufta. Ham maddesi sazlıkta biten basit bir kamış mucizelerin sesidir adeta. Rivayet odur ki; Allahutaala gönderdiği son peygamber Hz. Muhammed'i sırları ile taçlandırmıştır. Ve bunlar öyle büyük, öyle derin sırlardır ki günlerce Peygamberin omzuna yük, içine selamet olmuştur adeta. Derin düşünceler içine dalmış, bir süre elini eteğini herkesten her şeyden çekmiştir. Yine derin derin düşündüğü bir gün Hz. Ali bu halinin sebebini sormuş. Demiş, ya Ali içimdekiler ağır geliyor yüreğime. Allah bana sırlarından bahsetti ama aciz bedenim dayanmıyor bu yüke. Merak içinde Hz. Ali... Nasıl oluyor da Allah'ın peygamberinin gücü yetmiyor sırları saklamaya. Nasıl sır ki bunlar? Bilmek istemiş Hz. Ali... Eğer demiş mümkünse sırtınızdan bir nebze olsun alayım yükünüzü, anlatın bana da. Hz. Muhammed ona anlatmış ama sıkı sıkı tembih etmiş kimseye anlatmaması konusunda. Peygambere yük olan sır Ali’yi divane edecek olmuş. Ruhu deliliğe gebe halde dolaşırken, içini boşaltmak için bir kör kuyu bulmuş. Anlatmış ha anlatmış... Anlattıkça hafiflemiş yüreği. Ve yine rivayet odur ki, kör kuyudan sazlıklar bitmiş, kuyu da yükünü sazlığa yüklemiş. O sazlıklarda biten kamışlar öyle güzel nameler çıkarmış ki; dilsiz dudaksız sırlar imiş bunlar. İşte o sazlıkta biten kamıştan yapılır ney. İşte tam da burada Ney'i insan ile bağdaştırıyorum ben de. Çünkü Allah sırlarından insana üflediğini buyuruyor Kur’an’da. Her insanda bir esmasının, yani isminin gizli olduğunu buyuruyor ve diyor ki: her insanın sınavı da ona bahşedilmiş esma ile tecelli buluyor. Ve burada insan anlıyor ki herkesin imtihanının başkalığı, esmasının başka oluşundan geliyor. Kimin ne ile nasıl imtihan olduğu kendi yüreğinde saklıdır. Ney de insan gibi sırlara vasıf olmuş. O sır ile sazlıktan kopmuş ve hikayesi başlamış. İnsan da öyle değil midir; annesinden kopar ve başlar hikâyesi. Ayrılık kamışı Ney, insan gibi görüneni insan yapacaktır. Basit bir kamış, sazlıktan kopuyor, hünerli ellerden geçiyor ve dilsiz dudaksız nameler saçıyor. Diğer yandan öylece bir su damlası insan, doğumla başlayan yolda, kendine yeni yollar seçiyor. Direksiyon kendi elinde lakin rotası menzili belli yollar; her menzil için yazılmış ayrı hikaye. Ney'in sazlıktan kopuşu, insanın Rahman'dan, gerçek olandan kopuşu... Hünerli ellerle, acı dolu dillerle buluşan Ney' in çıkardığı nameler... İşte insanın sınavı da güzel name üfleyebilmesi kâinata. Bir Ney gibi işlemeli insan da kendini ki dilsiz dudaksız sırlar savursun kâinata... Hamur gibi yoğrulmak deriz ya, işte öyle bir kıvama gelmeli ki insan; görünenin ötesindeki gerçekliği idrak edip, benliğinden soyunabilsin... Sana en çok senin ellerin yardım eder sevgili okur... Ne kadar güzel kullanırsan o elleri, ne kadar güzel buluşturursan elinden diline giden yolu öyle güzel nameler duyulur senden bize...