Lavinya Dergisi

SU
Gülşen SARIGÖL

"Yazdığın her harf,yazabildiğin her kelam ölümün elinden kurtardığın serçe kuşudur ve serçe telaşlı değilse öldü demektir"...diyerek kalemini kağıtla buluşturmuş milyonlarca insandan sadece bir tanesiyim...

Yokluğunun yok ediciliğini inkar edemeyeceğimiz sıvı, diyorum ben su'ya. Kokusuz, tatsız, saydam ve üç atomdan oluşan bu sıvı halden hale girse de özünde hep su kalması ile meşhur. Bulunduğu kabın şeklini alıp, kendine o kaptan bir şey katmayan ... Dokunduğu yeri yavaş yavaş misk eyleyen... Acelesi olmasa da kimi zaman kudretini gösterme imkanı olan... Tüm sızıları dindirmekle hemhal olup, kendi sızısını görünmez eyleyen... Gözden akıp, ruhu temizleyen... Ve dahası nice tanımların adı olan su, bize bizi gösteren ayna ifadesinin de sahibi... "İnsan bu kıvrım kıvrım akar ya" derken Necip Fazıl "Su insandır" tanımı ile baş başa bırakmıştır bizi. Yine "su gibi aziz ol" derken büyüklerimiz insan olabilenin su olması gerektiğine mi vurgu yaptılar acep? İnsan olabilmek kadar zor mudur su olabilmek? Nice şeyi yıkarken kendini kirli hissediyor mudur acep su? İnsan gibi, halden hale girerken özünü aramakla da meşgul müdür aynı zamanda? Su'yu insan eylesek; insanı su diye tanımlasak, çok mu ağır olur yükümüz? Ya da su sudur; insan insandır diye mi koysak noktayı? Varlığı müthiş iki hakikat; ne kalıba, ne manaya sığıyor. Sadece varlıkları, vâr olmamızın manası gibi. Prangalarımızdan kurtulup sorgulamamız gereken bir hayat var karşımızda. Önce kendi benliğimizi... Varlığımızı, yokluğumuzu, yolumuzu... Yaşamdan bir parça koparıp alabilmek adına da bize sunulmuş su'yu sorgulamamız gerekiyor. Müthiş varlıklar olduğumuz kadar çok basit olduğumuzun da farkında olduğumuz; kendimizi su ile hemhal ettiğimiz nice günlerimiz olsun sevgili okur.