Lavinya Dergisi
BEN"Yazdığın her harf,yazabildiğin her kelam ölümün elinden kurtardığın serçe kuşudur ve serçe telaşlı değilse öldü demektir"...diyerek kalemini kağıtla buluşturmuş milyonlarca insandan sadece bir tanesiyim...
Ruhumu sığdıramıyorum bedenime. Varlığımı kabul ettiremiyorum kendim yine kendime. Kalbim gölgeliyor aklımı. Düşünmek eylemini çıkarıyorum beyin labirentimden. Hissetmek yerleştiriyorum yerine kocaman. "Duygularının esiri olmak" derler ya işte tam da öyle... Teslim ediyorum mantığına sığan her şeyi bir bir; mantık dışı kalbime. Adı olmayan, tarifi zor bir hal içerisindeyim. Koca bir yığın... Kimi zaman hepsinin üstünde, çoğu zaman en dibindeyim... Kalksam, silkelensem diyorum... Korkuyorum; yıkmaktan, yıkılmaktan... Eziliyorum sonra yıkmaya korktuğum o yığının altında. Kalkamadığım her an, korkuyla kalkmayı ertelediğim her an eziliyorum. Kıyamadığım yığın parçaları eziyor bedenimi, çatlatıyor kemiklerimi. Düşünüyorum da; ben alışmışım ya... Böyle yaşamaya böyle acı çekmeye. Hatta sever olmuşum bu yaşamı, sever olmuş, kıymet verir olmuşum sırtımdaki yığınlara. Sevmekten de öteye geçmişim, anlam yüklemişim onlara. Beni ben yapan parçalar haline gelmiş adeta bu yığınlar. Ruhumu zedeleyen, bedenimi kanatan şeyler nasıl beni ben yapan şeyler olabilir ki ve bir insan nasıl korkar bunları kaldırıp atmaktan? Aklım almıyor. Evet, almasa da aklım, o kör olası kalbim tir tir titriyor kaldırıp atacak diye. Bu yığınları kaldırıp atmak, atacağımı düşünmek nasıl da eksik hissettiriyor bana. "Ahh benim güzel yaralarım, siz olmasanız açıp açıp ne için ağlarım ben? Siz olmasanız o hüzün yanım olmasa nasıl yaşarım ben?" İç sesim duada adeta... Ne tuhaf, ne acı... Benliğimi, ben olanı geride bırakan, gölgeleyen yığınlar eksik kılıyor beni. Ve ben onlarsız olamamanın ne demek olduğunu kanıtlıyorum ruhuma." Hayatımın altı üstüne gelecek nasıl yaşarım", diyen yanıma dur diyorum ya bir dur. Ya hayatının altı üstünden çok daha güzelse?