Lavinya Dergisi

AŞKINDAN ÖLEN KUŞ; BUTİMAR
Gülşen SARIGÖL

"Yazdığın her harf,yazabildiğin her kelam ölümün elinden kurtardığın serçe kuşudur ve serçe telaşlı değilse öldü demektir"...diyerek kalemini kağıtla buluşturmuş milyonlarca insandan sadece bir tanesiyim...

Butimar Pers mitolojisinde aşkından ölen kuş tabiriyle karşımıza çıkar. Tatlı su içemeyip sadece deniz suyu ile beslenen Butimar aynı zamanda denize aşıktır. Öyle bir aşktır ki bu, her gün saatlerce seyre daldığı denizden tek yudum içmeye korkar. Ya içer de kurutursa denizi diye içten içe hissettiği suçluluk duygusu ile dokunmaz denize. İzlemekle yetinir kendinden bir haber olan yârini. Ama en sonunda dayanamaz o küçük bedeni susuzluğa can verir... Canını verir Butimar. Kime vermiştir canını? Kimin için benliğinin üstüne çıkarmıştır aşkını? Uçsuz bucaksız akmaya devam eden Butimar’ı belki de hiç var etmemiş o deniz için... Butimar’ın iç dünyasını kısaca tanımladıktan sonra insan şöyle bir göz önüne getirmeye çalışıyor Butimar’ı... Nasıl bir kuş acaba, neye benziyor, rengi nasıl falan filan... Öylece bir kuş işte Butimar; uçmak en iyi bildiği iş, onu da aşkıyla birlikte kaybediyor. Aşkı yüzünden kanatlarını kaybeden bir kuş ne de çok benziyor aşkı yüzünden kendini kaybeden bir insana... Kainattaki her şey bir şekilde insan ile anlam bulurken, Butimar da en çok insan ile kıyas edilince anlam buluyor sanki. İnsan da Butimar’ın denizi sevdiği gibi çok seviyor bir şeyleri; gereğinden fazla, çok fazla seviyor. Kimisi o sevginin verdiği sarhoşlukla kendini yok ederken, kimisi de her şeyden bir haber aşkına teslim ediyor kendini, hem çok bilinçli hem oldukça bilinçsiz yok oluyor...Her iki ihtimalde de kanımca önemli olan nokta yok oluşun, kayboluşun ne uğruna olduğu... Ne için, kim için vazgeçiyoruz kendimizden? Hangi hadise, hangi elle tutulan nesne ya da gözle görülmeyen o şey tutsak ediyor bizi kendine; bu çok önemli. O çok sevdiğimiz şeye hırsımız bulaşınca, o elde edememişlik sarınca ruhumuzu insan yanlarımız bir bir kayboluyor düştüğümüz karanlıkta. Ama öte yandan balı kaşıklar gibi tane tane hazmediyorsak esiri olduğumuz duyguyu, şifa bulan yanlarımız ölüme giderken iyileşiyor adeta... Her iki durumda da bir son var insanı bekleyen; yok oluş, kayboluş, ölüm... Ama bir tanesi öyle naif, öyle sessizken, diğeri can yakarcasına gürültülü... Sevmek, delice sevmek, adını aşk koymak, o aşk içinde kaybolmak doğamızda var sevgili okur, bu yadsınamaz. Mühim olan o sevginin bizi yok oluşa nasıl götürdüğü. Vardığın yerden çok, yürüdüğün yol, seni o yolda yürüten şey, adı her ne ise...Baki olan, senden geriye kalacak olan sadece o... İşte sevgili okur, bu noktada ötekileştir kendini; herkes için aynı olan yolu, sen başka yürü, bambaşka yürü ki adını Butimar koysunlar ve Butimar'dan haberi olmayan deniz utansın...