Lavinya Dergisi
BİR EYLÜL MESELESİ"Yazdığın her harf,yazabildiğin her kelam ölümün elinden kurtardığın serçe kuşudur ve serçe telaşlı değilse öldü demektir"...diyerek kalemini kağıtla buluşturmuş milyonlarca insandan sadece bir tanesiyim...
Ömrümün kaçıncı eylülü sayabilirim, lakin ömrümde kaç eylülde yaşadım sayamam sevgili dost. Yaş alırken, yaşamdan ne aldım, bilemem sevgili dost . Uğurladığım her Eylül' den bana kalan ne, aklım ermez sevgili dost. Sırtımda bir heybe Eylülden Eylüle yol alırken öylece geçtiğim 11 ayın hesabını kimselere veremem sevgili dost.Zira ara sıra ellerimi uzatıyorum heybeme, bakıyorum neler biriktirmişim bana biçilen ömrün şu anki vaktine dek. Sanıyorum ki avuçlarım dolacak, dolacak ve ben yorulacağım heybemdekileri boşaltmaktan. Sırtımda kambur gibi duruşundan mıdır nedir, yüküm ağır geliyor omuzlarıma. Lakin dokunmaya yeltenince anlıyorum ki bomboş bir heybe avuçlarımda. Tezatlık ruhumda var sevgili dost; ağır boş bir heybe... Ara sıra taşımaktan gocunup bir kenara atmak istediğim heybe... Tabi kimi zamanda uyurken unutmaktan korkup, bağrıma bastığım heybe... Yılın 11 ayı ne buldum ise atıveriyorum heybeme. Aylardan Eylül olunca ise açıp bakmak, dokunmak , hissetmek ,sorgulamak istiyorum biriktirdiklerimi. Neden Eylül? Çok da bilemiyorum aslında. Lakin Eylül ün bir havası var ya şu kendine has; ne yaz ne kış, ne soğuk ne sıcak... Gidecekken kalır gibi, kalırken gider gibi... Sarının ardında yeşilleri barındıran, yeşilin içine sarıyı saklayan... Bir yanı çiçek, bir yanı solmaya yüz tutmuş yüz binlerce çiçek ...Hani zıtlıkları ile vâr oluşu var ya bu Eylül' ün ondan mıdır nedir ayna oluyor bana. Takvim gösterince Eylülü, bakıyorum ki tüm aynalarda ben... Sahi bu Eylül ne kadar da ben... Varken yok olmayı, yokken varım diyebilmeyi başaran Eylül... Üşütmekten korksa da, ısıtmaya da gücü olmayan Eylül. Varlığın ki benim nezdimde sorgulamalarımın adı olmuş. Bu yüzden daim olasın. Zira ben sorguladıkça "Ben" oluyorum. Bu yüzden gelişin güzel eyliyor ruhumu. Acıdan beslenip mutlu olangillerdenim ben bu yüzden en çok sen yakışırsın içime. Zıtlıklarımla vâr olmaya çalışırken, zıtlıkları ile çoktan vâr olmuş yoldaşımsın sen. Sen benim en büyük meselem... Sen benim susarken konuştuklarım, konuşurken karıştırdıklarım... Hep benimle olasın. Dünyaya sende doğmamış olan bedenim, dilerim ki seninle yeniden doğsun. Biliriz ki ömrün ortasında doğmak daha mühimdir. Ve ben bilirim ki yaşarken doğacak isem bir gün; o gün mutlaka Eylül den bir gün...