Pirinç, bereketin simgesidir. Suyun içinde peyderpey boy atar, beyazlığını güneşten gizler. İnce kabuğu sıyrıldığında, zarif ve kırılgan bir nimet kalır geriye. Görünüş pürüzsüzdür ama söz incitmeye hazırdır. Bulgur, toprağın özüdür. Buğdaydan öğütülür. Her eve girer, her sofrayı doyuru

Lavinya Dergisi 4. Sayısı
Lavinya Dergisi Melis Gülcan Kapağı İle Sizlerle! Mayıs 2022 Aylık Kültür, Sanat, Edebiyat Dergisi! Şimdi Dergimizi Okuyun!Lavinya Dergisi
NOKSANLAR KENTİ RADYO DİNLE
Lavinya Dergisi
Son Eklenen Yazılar
SEVME ZAMANI
Alevler içinde kaldı kalbim,
Bedenim sağ kalsa da,
Cayır cayır yandı tutuştu gönlüm,
Şimdi küllerimden yeniden doğma zamanı.
Şimdi sevme zamanı,
İnanarak sevmeli,
Aldanarak değil, kanatmadan
Deşmeden yaraları,
Sevmeyi öğrenme zamanı…
Yaralansak da,
Koşarken birbirimize,
Düşüp açsak da ye

HEYBE
İnsanın sırtında görünmez bir heybe vardır. Ne kumaşı bilinir, ne rengi; ama her adımda ağırlığı hissedilir. Çocukken küçücüktür, neredeyse kuş tüyü kadar hafif. İçine birkaç renkli boncuk, ilk düşlerini, annenden kalan bir ninniyi koyarsın. Babandan ödünç alınmış bir bakış, arkadaşlarınla gizlice p

BEDENDE YAZILI
Bedende yazılı, sessiz yaralar
Tenin hatırası, eski defterler
Bir iz kalır yıllar, bir iz kalır anlar
Her çizgi kanar, susar heceler
Bedende yazılı, sessiz yaralar
Geceler çöker omuzlarımıza
Uyur şehir, uyanır sancılar
Kalbin çırpınır, sığmaz avuçlara
Bir bakış yeter, yıkar duvarlar
Ge

PROSOPON’DAN PERSONA’YA: GÖRÜNEN VE GİZLENEN
Maskenin tarihi insanlık kadar eskidir. M.Ö. 7000’lerde taş, kil ve kemikten oyulmuş maskeler bulunur; ölülere takılır, kötü ruhları uzaklaştırmak için kullanılır. Henüz bir isimleri yoktur, sadece izleri vardır. Sonra Antik Yunan’da sahne kurulur. Oyuncular yüze maske takar, işte o maskelere

BİR KALEM HİKAYESİ
…Kelimeler benim nefesimdi. Kendi nefesimi bilinçlice alıp verebileceğim oyuncaklarımdı, amacımdı, tutkumdu. Kelime çektim içime kelime verdim. Kelimelerle büyüledim ve büyülendim. Yazının başına oturduğumda elimdeki kalemime bakıp bunları düşünüyordum. Yazmayı biliyordum, yazılan olmayı da am
KÖPRÜ
Hayat aslında kocaman bir köprüden ibaret. Başlangıçla son arasında uzanan, tahtaları gıcırdayan, altından derin bir boşluk akan bir köprü. Hepimiz üzerindeyiz. Kimimiz koşar gibi geçiyoruz, kimimiz ürkek adımlarla ilerliyoruz. Ama sonuç aynı: herkes yolun bir ucundan diğerine varıyor.
Köprü

HER ŞEY AYNI GİBİ: TEKRARLAYAN GÜNLERİN PSİKOLOJİK ETKİSİ
Sabah aynı alarm sesiyle uyanmak ya da uyanmamak için direnç göstermek… Uyanıp telefon ekranından saate bakmak, mutfağa gidip her gün kullandığımız o tanıdık kahve fincanını elimize almak… Ardından aynı yolu kullanarak arabayla işe gitmek ya da aynı durakta aynı otobüsü beklemek, yüzler

YAŞAMAK MI VAR OLMAK MI?
Yine uyandı; dünden yeni ama aslında pek de farklı olmayan bir güne. Güneş yeniden yorulmadan doğdu üzerine; yine aynı özen, ışıltı ve görkemle. Kuşlar nasıl da heyecanlı ötüyordu… Sanki kulak verse anlatacakları bir şeyler varmış gibi, cıvıl cıvıl ve durmaksızın…
Kediler… Daha tamamı uyanmış değild

TUTULMA
Yakışmadı Ay
Yakışmadı tutulmak sana
Bir yağmur inmeliydi oysa
Yıkamak için değil
Örtmek için bu kez
Bir yağmur süzülmeliydi
Toprağın inadına
Çalmalıydı abartılmış rolünü
Senle gözlerim arasında
Üşüyecekti ellerim
Eriteceklerdi kırıldıkları rüyaları
Ne tabir eden vardı zaten
Ne seherde horlayacak ke

EĞRİLİKTE, ÇATLAKTA, HAYATTA
Kenarı eğri, yüzeyi çatlak, rengi beklenmedik şekilde karartılıdır. Bir Japon seramik ustasının elinde obje, ateşle sınandıktan sonra asla kusursuz çıkmaz. İşte tam da o eğrilikte, o çatlakta, o kararmada gizlenir güzellik. Çünkü tekrar etmeyen, yalnızca bir kere var olan

HİÇLİK BİR KAHVE İÇMEYE GELDİ
Hiçlik… Adı bile ürkütücü geliyor kulağa, değil mi? Sanki dipsiz bir kuyu, insanı yutacak bir karanlık. Oysa belki de hiçlik, evrende herkesin yanlış tanıdığı eski bir dosttur. Kapıyı çalmadan geliverir; bazen gece yarısı, bazen sabahın köründe. Oturur yanına, sessizce kahveni içer. Sen konuşmazsan
Lavinya Dergisi
KISA YAZILARLavinya Dergisi
RÖPORTAJLARLavinya Dergisi
SON EKLENEN YAZI
DİMYAT’A PİRİNCE GİDERKEN
Pirinç, bereketin simgesidir. Suyun içinde peyderpey boy atar, beyazlığını güneşten gizler. İnce kabuğu sıyrıldığında, zarif ve kırılgan bir nimet kalır geriye. Görünüş pürüzsüzdür ama söz incitmeye hazırdır. Bulgur, toprağın özüdür. Buğdaydan öğütülür. Her eve girer, her sofrayı doyurur. Gösterişsizdir ama sağlamdır. Açlığı bastırır, kalbi tok tutar. Anadolu’nun sesini ve toprağın sabrını hatırlatır.
İşte atasözümüz de buradan doğar: “Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulg .........