Şu kültür, gelenek görenek falan dedikleri ne garip şey bazen. Anne babalığı, yani insanın o vasfını (bazıları için şansını) bile etkiliyor. Hem de öyle büyük öyle kocaman etkiler ki bakarsanız; Çocuğunu kucağına almaktan, adıyla seslenmekten dahi şiddetle geri duran bir kesim var mesela. Çok büyük
Yazmayı bir hobi değil de, üzüntümü, kırgınlığımı, sevincimi, mutluluğumu, kısaca beni ben yapan duygularımı ifade ediş biçimi olarak görüyorum. İçimi dökmek için, yazmayı insanlardan daha yakın bulurum.
Derler ya hani; “Dünyayı sevgi kurtaracak” diye, sevgin seni, en sevdiklerini kurtarmalı önce.
Lavinya Dergisi
Yazarlarımız
KONU BAHARDAN FAZLASI
Gelişine diyorum baharın, her seferinde bu kadar sevinen kaç kişiyiz bilmem. Ama epey sadık baharseverler olduğumuzu söyleyebilirim. Çünkü düşünsenize; yaz yavaş yavaş giderken sonbahar kendini gösterir. Koca bir mevsim biter kara kışlar gelir. Bıkmadan usanmadan her yıl o bahar m

KAYBETMEDEN GELSE DEĞİŞİM
Yazdı yine defterine, içi içinden taşacak bir gece; “Şu yazmak da olmasa ne yapardım hiç bilmiyorum.” Ve devam etti Hicran;
“Sevgi uzakları çeken, yakınları iten bir mıknatıs mı acaba?” diye düşünüyorum epeydir. Hep uzakları seviyoruz. Yakındayken (yanındayken) kimsenin kıymetini bilmiyoruz. Yakınl

EĞER ŞÖYLE OLSAYDI
“Eğer koşullar farklı olsaydı, eğer yaşamda hak ettiğim yerde olabilseydim, o zaman her şey çok farklı olabilirdi. Çok farklı olurdu. Eğer hakkım olan yere gelemediysem, bunun suçu bende değil.” diye yazıyordu, yakın zamanda okuduğum bir Agatha Christie romanında. Sonra uzun uzun düşündüm bu cümlele