Lavinya Dergisi

GELENEĞİMİZDE SEVGİ AYIP MI BABA?
Eylül DAŞDEMİR

Derler ya hani; “Dünyayı sevgi kurtaracak” diye, sevgin seni, en sevdiklerini kurtarmalı önce.

Şu kültür, gelenek görenek falan dedikleri ne garip şey bazen. Anne babalığı, yani insanın o vasfını (bazıları için şansını) bile etkiliyor. Hem de öyle büyük öyle kocaman etkiler ki bakarsanız; Çocuğunu kucağına almaktan, adıyla seslenmekten dahi şiddetle geri duran bir kesim var mesela. Çok büyük de bir kesim üstelik (ne yazık ki!). Hadi “Anne çocuğa bakmakla yükümlü olduğu için” (!) anne-çocuk ilişkisi gelişiyor bir şekilde. Ama baba-çocuk ilişkisi maalesef ki hep bir uzaklık, soğukluk, mesafe derecesinde kalıyor. Büyüdükçe bir şeylerin eksik, bir şeylerin yanlış olduğunu fark ediyor elbette “özellikle çocuk” olmak üzere her iki taraf da. Fakat bir yerden sonra o ilişkiyi olması gereken, sağlıklı bir ilişkiye çevirmekte bir hayli zor oluyor. En azından öyle görünüyor göze. Çünkü cesaret de edemeyebiliyor taraflar. O bahsedilen uzaklık, mesafe hissinden dolayı. Halbuki cesaret edebilenlerin başarıya ulaşmışlıkları da var. Duyarız arada o çocukluktan örülmüş duvarların, "epey bi’ tuğlasını yıkabilmişlerin hikayesini. :)" Öyleyse onlara şöyle sıcak bir gülümseme ile gerçek bir “Helal Olsun” diyoruz ve biz o cesareti toplamak için biraz daha zamana ihtiyacı olanlara hitabımıza devam ediyoruz.

Baba-çocuk ilişkisi dediğimizde tahmin edebiliyorum ki akla daha çok baba-kız kısmı geliyor. Ona daha aşinayız belki de toplumca. Fakat inanın ki baba-oğul ilişkisinde de yaşanabilen o uzaklık, soğukluk, mesafe hissinin yine aynı şekilde büyük psikolojik etkileri olabiliyor. Hatta dilerseniz şu baba-çocuk ilişkisini ikiye ayırıp hem baba-kız hem baba-oğul yansımalarını konuşalım. Ne dersiniz?

“Kadın olmak zor bu ülkede” deriz ya, kadınların başına gelen o kan donduran haberleri okurken, dinlerken. “Kız çocuk” olmanın da zor oluşundan başlıyor aslında bu mit böyle toplumlarda. Nice sevgisiz çocuk büyüyor çünkü o evlerde. Ve sevgi sizce de arsız olmamız gereken bir konu değil mi? Yani “annen seviyor ya yeter” değil de “e babam da sevsin, sevmek bedava değil mi?” demek kadar “sevgi arsızı” olmanın nesi yanlış olsun ki? Hem sizce de şu yedi temel hakkından sonraki en büyük hakkı değil mi “bolca sevgi görmek” bir çocuğun? Hâlbuki kız çocukları için babasıyla olan ilişkisinin, ileride hayatına alacağı insanlarla olan ilişkisini de ne denli etkileyeceği konusunun önemine hepimiz hakimiz bence. Babasından sevgi, onu her haliyle kalpten bir kabulleniş, şefkat, merhamet, nezaket gören kızların, büyüdüklerinde hayatlarını sert, kaba, biraz sevgi görebilsinler diye her kötülüğüne, yanlışına, zararına boyun eğen adamlarla birleştirecekleri ihtimalinin ne kadar az olduğu konusunda hemfikiriz sanıyorum. İşte bu yüzden ki şimdiki okuyan, araştıran, öğrenen, bilinçli, farkındalığı yüksek nesiller olarak, babanın “korkulan, sert olması gereken (yoksa laf geçiremez çocuğa)” tabusunu yıkalım istiyoruz aslında.

Baba-oğul ilişkisi de bir hayli önemli o minik erkek çocuğu için. Kişiliklerinden evliliklerine, mesleklerinden nasıl bir baba olabileceklerine kadar tüm hayatlarını, ruh hallerini etkileyen bir domino taşı misali. Neden biliyor musunuz? Çünkü babasıyla o yakınlığa ulaşamamış erkek çocukları “babamdan gizli yapmalıyım” düşüncesi altında, mesela ilk sigarasıyla birlikte ileride bağımlılığa evrilen,  sonra büyük bir kaza yapıp hayatını kaybetme riski taşıyan küçük yaşta babanın arabasını kaçırma, az daha büyüyünce kız kaçırma, sonra büyüdüğü baba motifini “olması gereken” kabul edip kendi ailesini kurunca yanlışlarla dolu yapmaması gereken eylemler gibi gibi bir dizi hata yapar. Hâlbuki her şeyini rahatça babasıyla paylaşabilen bir ilişkileri olmuş olsaydı, tüm bu çocukluk gençlik hatalarına kafa kafaya verip bir sürü çözüm bulurlardı değil mi? Kimisi de belki sırf babasının gözüne girebilsin, birazcık sevgisini hissedebilsin diye hiç istemediği bir meslek tercih eder. Yıllarından, yaşlarından, hayatından çalar kendi elleriyle. Veya şu yukarıda saydığımız çocukluk gençlik hatalarından hiçbirini yapmaz da, babası “yaramazlık yapanı sevmez” diye hep uslu (sessiz, içe dönük, kendi halinde yaşayan) çocuk olur. Peki o zaman n’olur biliyor musunuz? Büyüyünce hâlâ babanın boyundurluğu altında yaşayan, birey olamamış, belki kuracağı o küçük ailesini bile babasının seçimi, tercihleriyle kurmuş, o kurulan ailesindeki “Eş”, “Baba” vasıflarının bile hâlâ “babasının oğlu olma” vasfının altında kaldığı adamlar büyümüş olur.

Velhasılkelam; Kız ya da erkek çocuk, inanın farketmiyor. Mesele bedenen olduğu kadar ruhen, kalben de sağlıklı, bilinçli, şefkatli, ve en önemlisi “SEVGİ”nin ve bu muhteşem duygunun gösterilmesinin ayıp değil, aksine abartılması gerektiğini bilen anne babalar olabilmek. Bilirsiniz, sevginin abartılanı makbuldür. :)