Lavinya Dergisi
RÜZGÂRIN AŞKIRüzgâr bu! Günlerden bir gün vazgeçmiş esmekten. Suçlanmış! Şaşkınsın diyen olmuş. “Şaşırdın” diyeni duymuş! Oysa o sadece susmuş. Yol uzun, yol inişli, yol çıkışlı! O kendine sade ve sadece bir yol arkadaşı bulmuş. Ne papatya, ne sümbül ne de gül... Gönlünü kaptırdığı bir hindiba, cılız mı cılız. Bir “üf” demeye rüzgâr korkar dururmuş. “Değiştin” diye suçlanmış. “Dönüştün” bağırtısını yutmuş! Vefa vicdanlı, vefa parlak, vefa yaşamalı! Sevdiğine kol olmalı, kanat tutmalı. Böylece hindiba da uçmayı unutmuş! Kök salmış toprağına. Tüm söylenenlere inat. Rüzgârın aşkına tutunmuş. Üşümemiş, üşütmemiş! Dayanmış ama. İçten içe gökyüzünün özlemiyle yanmış. Zaman bu, geçmiş. Büyümüş, serpilmiş, güçlenmiş! Artık çiçeklerin en havalısı oymuş. Gezegense sıcaktan kavrulmuş! Güneş, bulut, martı hepsi küsmüş. Deniz mutsuzluğa bürünmüş. Rüzgâr esmeye cesaret edemese de, Bir gün hindiba hışımla kökünden kopmuş. Uçmuş, uçmuş... Gökyüzüne kavuşmuş. Olan rüzgârın aşkına ve sıcaktan kavrulanlara olmuş! Bizim âşık, zamansız uçan hindibanın yapraklarını toplamakla yetinmiş. Öyle bir esmiş ki her birini renkli diyarlara savurmuş. Tozu dumana katmış. Nice zaman yas tutmuş. Sonra sakinleşmiş. Dönmüş toprağına, bakmış giden sevdiğinin köküne. Umduğu gibi kökü filizlenmiş. Bu umuda tutunmuş. Yeniden gelecekmiş rüzgârın diyarına. Ve o yeniden esmeyi unutacakmış. Çünkü aşk buymuş...