Lavinya Dergisi

SIR ÇÖZERKEN SIR OLAN, AŞKIN VE ZITLIĞIN ŞAİRİ: ÖMER HAYYAM
Arşiv

Eski Yazar Yazıları

Ömer Hayyam... Yabancı literatürde ismi Omar Khayyam olarak geçen İranlı matematikçi, filozof, şair ve astronomdur. Hayyam’ın, ‘çadırcı’ anlamına gelen takma adını, çadırcı atalarından aldığı söylenmekte ve bilinmektedir. İran ve Doğu edebiyatında rubai türünde en fazla eser veren şairdir. Aslına bakarsak, Doğu Bölgesinde ne kadar çok şairane kimliği ile bilinse de matematik zekâsı ve yeteneği kendi döneminin kat be kat ilerisinde idi. Hayyam, binom açılımını ve bu açılımlardaki katsayıları, 13 farklı üçüncü derece denklemleri keşfetti. Pascal üçgeni diye bildiğimiz tanım, aslında bir Hayyam üçgenidir. Buna ek olarak en önemlisi, Celali takvimini oluşturmasıdır. Sultan Melikşah tarafından Fars takvimini düzenlemesi görevini kabul eden Hayyam “Celali Takvimi” olarak isimlendirilen güneş yılına dayalı bir takvim meydana getirmiştir. Bu takvimin hata payı her 5000 yılda 1 gün kadardır. Elbette ki bunların en garibi ise, çok geçmiş yıllarda yaşamış olan insanların aksine doğum tarihini günü gününe bilmesi ve araştırmasıdır çünkü takvim ve bilim konusunda oldukça uzman birisidir ve doğduğu tarihini araştırıp, çözümleyip tam isabet bulmuştur. Bilinen en önemli keşiflerinden biri ise, meşhur x terimini matematiğe kazandırmasıdır. Zat-ı muhterem; matematik, astronomi, bilim konularındaki uzmanlıkları ve keşifleri günümüzde hala kullanılmakta olup, bir diğer ustalığını ise edebiyat, sanat ve rubai ile konuşturmuştur. Hayyam okunmadan, bilinmeden önce illâ ki hakkında duyulan, söylenen veya yazılanlardan etkilenmeden ve ön yargılı olmadan okumak gerekmektedir. Hayyam, bazı rubailerinde Tanrı’ya ve dini inançlara oldukça eleştirel yaklaşıyor. Bu eleştirel yaklaşma, Ömer Hayyam’ı din düşmanı değil sorgulayan biri haline getirir. Hayyam’ın rubailerinin tamamı eleştirilerden oluşmamaktadır. İyilik, sevgi, aşk, sevgili, şarap vs. hala günümüzde ön planda bulunan olguları da rubailerine konu etmiştir. Bu konularda yazdığı rubailerinde toplumu gözlemlemiş ve analiz ederek eksik tarafları yazmıştır. Bu yönüyle bir sosyolog edasıyla davrandığı da söylenebilir. Şiirlerinde genellikle aşk, şarap, dünya, insan hayatının gelip geçiciliği, Tanrı, Tanrı’ya sitem gibi konular yer alır. Özellikle çoğunda şarap yer alır. Öyle ki, bazen, şaraba taptığını hissedersiniz. Ki zaten, kendisi de öyle söylemektedir: ‘’Ben içerim, ama sarhoşluk etmem: Kadehten başka şeye el uzatmam. Şaraba taparmışım, evet, taparım: Ama senin gibi kendime tapmam.’’ Hayyam ve Hayyam’ın yolundan gidenler sevgiliden ayrılamazlar. Ne kadar ayrı gözükseler de tek noktaya mıhlıdırlar. Eninde sonunda baş başa verirler. Bir tek bedenleri vardır, tek vücut olurlar: ‘’Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz; İki başımız var, bir tek bedenimiz. Ne kadar dönersem döneyim çevrende: Er geç baş başa verecek değil miyiz?’’ Hayyam ve Hayyam gibilerinin Kabe değildir kıblesi, sevgilinin yüzüdür. Öyle bir şeydir ki o yüz, uğruna dua edilir. Onsuz yön şaşılır: ‘’Ey güzel, sen ki bana derdi derman edensin; Şimdi: Çekil önümden diye ferman edersin; Senin yüzün canımın kıblesi olmuş bir kez; Ne yapsın, kıble mi değiştirsin bu can dersin?’’ Büyük bir hümanisttir Ömer Hayyam. Yazdıklarında, çizdiklerinde, söylediklerinde ve duyduklarında hep bir insan vardır ve bu insan Hayyam’ın vicdanındaki meçhule giden yolda en derin silahtır: ‘’Yetmiş iki aynı millet, yetmiş ikisi de din, Milletimin tek kaygısı seni sevmek, Neymiş kafirlik Müslümanlık, neymiş sevap, günah? Araya dolambaçlar koyma, asıl maksat sensin.’’ Şairin dizelerini okurken Tanrı’ya çatasınız, sitem edesiniz, bazen de dua edesiniz gelir. O Tanrı ki Hayyam’ın arayıp göklere çıktığıdır... Sonrasında içinde bulduğudur. Yaklaşık bin yıl önce böyle bir felsefeye sahip olup, böyle dörtlükler yazmak büyük cesarettir elbette ki. Zira bugün bile böyle tepkiler alan bu eser ve Ömer Hayyam kim bilir nelerle karşılaştı o dönemde... Kitabı kesinlikle okuyun derim, oradan buradan dörtlüklerini açıp okumak yerine bir yerde bulunsun. Mesela dinleyin bakalım ne diyor Hayyam: ‘’Bilmem, Tanrım, beni yaratırken neydi niyetin, Bana cenneti mi, cehennemi mi nasip ettin; Bir kadeh, bir güzel, bir çalgı bir de yeşil çimen Bunlar benim olsun, veresiye cennet de senin.’’ Epikürcü anlayışa sahip olduğu açıkça bilinen bir şairdir. ‘’Topraktan geldik toprağa gidiyoruz’’ aforizmasıyla, her şeyin gün gelip toprağa karışacağını öngörür. Rubailerinde çok kıymetli kimselerin bedenlerinin karıştığı bir toprak olduğunu vurgulamaya çalışması da bundandır: ‘’Geçen akşamdı yolum rastladı bir testiciye, İşi balçıkları karmaktı biteviye, Görmez elbet kör olan sezdim işin iç yüzünü, Babamın toprağı dolmuştu çamur ellerine.’’ Hayyam'ın varoluş sorgulamaları, nihilist yaklaşımı, hayatın anlamsızlığına dair vurguları basit ama etkileyici elbette ki… Doğunun dilden dile dolaşan, gelecek nesillere aktarılan bu özüne keyfe keder bir rahatlıkta, büyük ve ustalıkla işlenmiş bir üslupla ulaşıyorsunuz. Çünkü kendisi hedonist anlayışın en önemli öncülerinden biri kabul edilir. Ne yazık ki bugün Ömer Hayyam hakkında bildiklerimiz şu anda son derece kısıtlıdır. Bunun nedeni ise, dönemin İran’ında Ömer'in dinsiz ilan edilerek ölümünden sonra eserlerinin sistematik ve kasıtlı olarak yok edilmesidir. Kim bilir belki de dönemin İran’ında eserleri yok edilmesiydi eğer, bugün felsefede Antik Yunanı konuştuğumuz gibi matematik ve gökbiliminde de Doğuyu konuşuyor olacaktık. Rubailerinin, en çok ön yargılardan uzak şekilde okunmasını tavsiye ederim çünkü fani dünyaya bu kadar çok katkısı olan ve ince zekasını son nefesine kadar kullanan bir şair, elbette ki bunu hak eder…