Lavinya Dergisi

ÇÖL VE DENİZ...
Mehmet YILDIRIM

Ben zerre koymamışken ağzıma bu meretten, Neden bu kadar sarhoşum şehrinde, Aşkından mı? Yoksa vuslata kavuşmayan bakışlarından mı?

Bir yanda çöl görürüm, bir yanda sonsuz deniz. Bir yanda kuraklık görürüm bir yanda sayısız tohum. Bir yanda sarının yakıcılığını görürüm, bir yanda mavinin huzurunu... Hikaye bu ya çölün gönlü denize vurulmuş. Kuraklık, sayısız tohuma talip. Sarı, mavinin bir ucundan tutmaya niyetli. Dünya bu imkansızlara masallar okutur okutur da imkanı varmış gibi inandırır. Çölün hali bitap, günden güne denize karışır, denize bulanır içinde. Kaktüsleri çiçek açtırır, akbabalarının ağzında kan değil yeşiller, kahverengiler... Deniz her şeyden bihaber, yalnızca dalgalanır, durulur ve huzuru tebessümde verir. Tohumlarını besler gün gün, dünyayı yaşanır kılar, gökyüzünü imrendirir, insanları hayran bırakır. Çöl bütün bunların farkında, inatla denizi yaşamaya içinde yaşatmaya devam eder. Denizin etrafı günbegün kalabalıklaşır. Çöl günden güne yalnızlığa bürünür. Umut fakirin ekmeği, çölün can suyudur canlılarına. Kaktüs umutla çiçek açar, hayvanlar umutla uçar ve beslenir şu kavurucu sıcağın altında. Deniz canlısını ayrı besler, cansızını ayrı. İnsana ayrı huzur verir, doğaya ayrı. Arada bir fırtınaya dönüşür lakin özünde hep duruluk, sadelik. Çölün umudu denizdedir, çölün umudu denizdeki tek bir balık tanesinde. Çöl, "balığın gönlü bu ya çöle vurulsun" diye bekler. Bilmez ki masallar gerçeğe en uzak pencereden bakar. Peki ya çöl vaz mı geçsin denize olan tutkusundan? İçindeki umut kapısını kapatıp yönünü kumun fırtınasına mı dönsün? Kurutsun mu ne var ne yoksa yanında yöresinde?