Lavinya Dergisi
TAKLACI GÜVERCİNLERİÖmrü ferahlatan mis kokulu sabahları duymak için, gerçek sevgiye ulaşmaktaydı hep umut.
Ben çocukken gökyüzü kocamandı Kıskanırdım kanadına takılan umudunu Taklacı güvercinlerinin… Sevdayı bilmezdim o zamanlar Hasret ise dağlar kadar uzaktı… Oysa anlatıyorlardı durmadan Avucuma yuva yapmış küçük bir bedenle Ve ellerimde atan bir küçücük kalple… Yıllar sonra da bir kalbi daha öyle tutacaktım ellerimde Emanet edilmiş bir içten sevgiyle Onu da atacaktım uçup gitsin diye… Alışmışız bir kere sevgiyi fırlatmayı gökyüzüne, Taklacı güvercinleri gibi... Ben çocukken dünya dönmezdi Saymazdım kanatlarında geçip giden zamanı Taklacı güvercinlerinin… Kırıldıkça güvercinlerin yanında aldım soluğu sonra Kanadı kırıklara sordum sevdayı… Onlar bana sığındı ben onlara Kuş dilinden öğrendim sır saklamayı Anlattıkları o uzak memleketlerde yanan Sevdanın ateşinden geriye kalan Hasretin küllerini öğrendik savurmayı gökyüzüne Taklacı güvercinleri gibi… Kanatları dosttu insandan öte Sonra gökyüzünde Süzülüp gittiler... Süzülüp gittim... Eridim yolsuz yordamsız Uzunca bir vakit... “Herkes gider” demişti oysa kendi dilinden Kanatlarını okşarken ellerim, “Taklacı güvercinleri gibi...”