Lavinya Dergisi
SEN GİTTİN YA...Ben zerre koymamışken ağzıma bu meretten, Neden bu kadar sarhoşum şehrinde, Aşkından mı? Yoksa vuslata kavuşmayan bakışlarından mı?
Sen gittin ya, yarım kaldı şiirler, yarım kaldı o roman, yarım kaldı söyleyeceklerim ve tamamlanmayacak onca cümle. Sen gittin ya, o sokak çıkmaza girdi, o çiçek açmadan soldu saksıda, o bahar hiç gelmedi ömrüme. Sen gittin ya, o şarkı çalmadı bir daha, o kafiyeyi bir daha tutturamadı aklım, o şarkıyı bir daha hissetmedi kalbim. Sen gittin ya, çocuklar sokaktan çekildi, ihtiyarlar bankta gazete okumayı bıraktı, o derginin yeni bir sayısı daha çıkmadı. Sen gittin ya, şu bakkal amca dükkanı kapattı, şu nalbur her bir çiviyi göğsüme sapladı tahta diye, şu saz evinin önünde sazın tellerine değil benim kalbime vuruldu acı acı. Sen gittin ya, deniz çekildi, sahil kumlaştı. Martılar kaçtı şehirden, kuşlar yuvalarından oldu. Poyraz vurdu ellerimi çatlaklarından kan ağladı. Sen gittin ya, sabah olmadı geceleri, karanlık ışığa çıkmadı, yıldızlar güzel değildi ve ay çok çirkinleşti. Sen gittin ya, güneş ısıtmadı içimi, çay demlikte soğudu, ben şu balkonun köşesinde. İnsanlar hiç durmadı, ben hiç yürümedim. Sen gittin ya, yağmur yağdı tenim kurudu, güneş açtı gözlerim doldu, bulutlar geldi içim kıpır kıpır, gökkuşağı açtı kalbimde kara bulutlar. Sen gittin ya, mevsimi unuttu aylar, günler birbirini kovalamak yerine birbirinden kaçtı, pazar kahvaltısı işkence oldu. Sen gittin ya, yerinden oynadı şu gönlümün yayları. Gıcır gıcır gıcırdar oldu her an, içimi çize çize kanata kanata geçer oldu ayrılık treni. Gitmek kalmakla aynı harfe aynı heceye sahip. Yine de kalmanın yükünü gitmekte bulmadın. Derler ya hep "kalana mı zor yoksa gidene mi" diye; Giden bir şeyleri koparmamışsa içinde kalanı da götürmez miydi yanında derim ben de...