Lavinya Dergisi
O AĞACIN ALTINDA“Susup içime döktüğüm cümlelere boğazımdan geçiş yok Parmak uçlarımla konuşuyorum, duyuyor musun?”
O ağacın altına sığındım bugün. Üzerime eğilmiş kuru dalları, yorgun ama yine de şefkatini esirgemeyen bir anne gibi… Önümde uzanan suya düşürmüş gölgesini, zamanın kendi elleriyle şekillendirdiği suretini izliyor, belki biraz şaşırarak, biraz da inanmayarak… Zamandan nasibini alanlar kafilesinde o da var, görüyorum. Sonra bir yaprak takılıyor gözüme, suyun üzerinde salınıyor, akışa bırakmış kendini, suyun dansına yavaş yavaş da olsa eşlik ediyor. O yaprağın aklından neler geçirdiğini biliyor sanki su, bir sırrı verirmişçesine rüzgâra fısıldıyor usulca… Ve o sırla beraber rüzgârın saçlarımın arasından geçişini duyuyorum. Görmek istediğini görüyor, duymak istediğini duyuyor insan… Her şey bir algı meselesi değil mi nihayetinde? Neyi taşıyorsan gönül heybende, o senin gerçekliğin oluveriyor. Kaçmaya çalışabilirsin, görmezlikten gelmeye belki, kulaklarını kapatıp duymamaya… Ama gönül heybene el atma cesaretini gösterebildiğin anda karşındadır işte, tüm çıplaklığıyla… Hatırlamak için unutmak gerekir. Unutmadığın her şey karşına elbet dikilir. Zamanın eğip büktüğü doğrudur ama silmeye gücü yetmediği şeyler vardır. Şimdi bizzat yaşıyorum… Altına sığındığım ne o ağaç unuttu ne o ağaçtan kopan yaprak... Ne su sildi hafızasından ne de rüzgâr vazgeçti anlatmaktan… Görmek istiyorsan görüyorsundur, duymak istiyorsan duyuyorsundur. Samimiyet gereklidir bunun için ve biraz da cesaret… O ağaçtan kopmuş yaprak gibi zamana bırakıverdim kendimi, akrebin kollarında yelkovanın reveransıyla sahnedeyim. Hafızamın kuytularında dans ederken bir karga konuverdi yanı başıma, onun ötüşüyle onaylanıveriyordu içimden geçenler. Tebessüm ediyorum, o da beni görüyor, o da beni duyuyor, hissediyorum. Her şeye inat, gönül heybemden samimiyetle o kargayı besliyorum bugün. Yaprak, su, rüzgâr, hepimiz o ağacın altındayız, peki sen neredesin?