Lavinya Dergisi
AİLE...Ben zerre koymamışken ağzıma bu meretten, Neden bu kadar sarhoşum şehrinde, Aşkından mı? Yoksa vuslata kavuşmayan bakışlarından mı?
Uzağa, çok uzağa bir otobüs kalkıyor köyümüzden. Yaşım, kanımın en deli aktığı vakitlerde. Babam tarlada ömrünü çürütmüş, annem hem tarlada hem evde. İki kardeşin büyüğü benim. Hayalim hep köyden dışarıda başlıyor kendimi bildim bileli. İşte elimde bir fırsat, hayat altın tepside sunacak değil ya, ufak ayrıntıyla anlatacak. Birkaç eşya, biraz azık, bir de alelacele doldurulmuş mektup... Otobüsün bagajında uzağa, çok uzağa bir yolculuk... Geldiğim şehrin şatafatı büyük, varlığı sonsuz. Bir ucundan diğer ucu görünmüyor. Köyden adımını dışarıya atmayan ben, koca şehrin ortasında bir karınca misali bir o yana, bir bu yana koşturuyorum. Cebimde olan parayla önce kalacak yer, sonra yemek buluyorum. Ertesi sabah yine sokaklara... Araya araya önce inşaatta, sonra barda, sonra da halde iş buluyorum. Hepsi birbirinden zor, birbirinden güç. Yine de dönsem yüzüme gelecek tükürükten beter değil öyle mi? Öyle... İnşaatta şehri öğrendim, barda hayatın kaç bucak olduğunu, halde insanlığı öğrendim, halden çıktığımda insanoğlunu... Fabrikaya işçi yazıldım, akşamları barda garsonluk yaptım. Uykuyu unuttum, sılaya hasretle çalıştım, didindim. Biriktirdiğim biraz parayla fabrikadan bir arkadaşla onun mahallesine bir bakkal açtım. Haramdan uzak, alın terime razı oldum. Yeri geldi aç yattım, yırtık ayakkabıyla gezdim. Ömrümde ne yaptımsa hayal ettiğim şeylere ulaşmak için yaptım. Bakkal büyüdü, market oldu. Market büyüdü, zincir oldu. İçimdeki sıla hasreti önce tepe, sonra dağ oldu. Daha fazla dayanamayıp köye döndüm. Evimiz boştu, sordum soruşturdum. Benim ardımdan ailemde taşınmış. Aynı otobüsle uzağa, çok uzağa... Aylarca aradım, taradım yine de hiçbir şey bulamadım. Bir gün işe giderken yolda hareketsiz yatan birini gördüm. Koşa koşa hastaneye götürdüm. Cüzdanını ve telefonunu elime tutuşturdular ameliyata aldılar. Kimliğine baktım, ilk şoku o zaman aldım. Koşa koşa hastaneye yetiştirdiğim meğer kardeşimmiş. Ardından telefonla annemi aradım. Meğerse bakkal açtığımız mahallede oturuyorlarmış ikinci şoku da böyle yaşadım. Annem hastaneye geldiğinde bir şok daha yaşadım. Meğerse babam ben köyden şehre gelince ardımdan evi, bağı, bahçeyi satıp arkamdan gelmiş. Koca şehir diye tarif ettiğim yerde beni bulmuş, beni izlemiş. Aç kaldığımda annem gelmek istemiş, babam bırakmamış. Fabrikaya başvuru yaptığımda kendi istifa edip beni aldırmış. Bakkalı açtığım arkadaşımla önce o konuşmuş. Bütün bunları annem bir bir anlatırken karşımda babamı görmek, tarifi kelimelerle anlatılmayacak kadar güçtü benim için. Dimdik ayakta durmaya çalıştıkça elimden tutan, beni yerden kaldıran, beni hayal ettiğim şeye ulaştıran hayat değil ailemmiş. Hayal dediğin şey öyle aileden vazgeçip başına buyruk olmak değilmiş. Hayal, içinde ailen varsa gerçeğe yakındır. Benim hayalimin gerçeği ailemmiş öğrendim. O gün kardeşim babamla kavga edip benim yanıma gelirken kalp krizi geçirmiş. Babam yıllarca kendi yaptığımı düşüneyim diye ne kendi gelmiş, ne annemi ne de kardeşimi göndermiş yanıma. Böylesi bir dağ yüreği hangi hayale sığdırabilirsiniz ki? Hayallerinizin peşinden gidin, ama arkanızda ailenizi bırakarak değil. Arkanıza ailenizi alarak hayallerinizin peşinden gidin...