Lavinya Dergisi

BİR KIŞ GÜNÜ
Arşiv

Eski Yazar Yazıları

Bir kış günü alarmını durdurup yattığı yerden kalktı. İlk iş terliklerini giyerek yürümeye başladı. Terliğin parkede çıkardığı sesler evde yankılandı. Bu sesten kendisi rahatsız olmuştu bir kez daha kendisinin yalnız olduğunu hissetti. Bunları düşünürken camları açmaya başladı evinin havalanması için. Camları açar açmaz onu güzel manzara karşıladı kar yağdığını görünce sevinçten ne yapacağını şaşırdı. Çocuklar gibi sevinmişti bu karlar ona annesini ve çocukluğunu hatırlattı. Çocukluk anıları canlandı gözünde adeta ah, şimdi annem olsa sobayı yakmış çok güzel kahvaltılar hazırlamış ve beni uyandırmaya gelmişti. Annesi yanında yoktu bundan dolayı derin üzüntü duydu. Yalnız yaşadığı evinde bugün bu hayalle biraz da olsa kendini sevindirmişti. Oldukça hüzünlenmiş olsa bile o günü mutlu saymıştı kendince. Hemen hızlı bir şekilde kendine kahvaltı hazırlamaya başladı tek başına bile olsa severdi kahvaltı yapıp saatlerce çay içmeyi. Bu keyfini hiçbir şeye değişmezdi. Bugün benim günüm olsun dedi. Bugün işi gücü bir kenarına bırakıp tembellik yapmak istiyorum diye belirtti kendine. Kahvaltısını yapmıştı artık hemen kütüphanesinin başına geçti ve pikabına bir plak yerleştirmeyi ihmal etmedi. İki tane kitap seçti kütüphanesinden bir tanesi Atilla İlhan’ın şiir kitabı diğeri ise Yaşar Kemal’in Ağrı Dağı Efsanesi kitabıydı. İlk önce Ağrı Dağı Efsanesinden başladı adı gibi efsane olan dillerden düşmeyen kitaptı. Okumaya başladığı an kendini kitabın muhteşemliğine kaptırarak birkaç saat içerisinde bitirdi. Karakterleri kafasında canlandırmıştı her birini ve böylelikle kitabı bitirmişti. Günün ortasına yaklaşmıştı artık bu okumanın üzerine birkaç şiir eklemek istedi. Atilla İlhan’ın ilk “Pia” şiirini okumaya başladı en çok yüreğine işlenen dizeye gelmişti. Dizede yer alan cümle: “Ellerini tutabilsem Pia’nın ölsem eksiksiz ölürdüm.” Biraz durdu cümleyi yüreğine bastırdı. Sonra ikinci şiire geçti bu şiir “Ben Sana Mecburum” şiiri bu şiirde etkilendiği ilk dizeler hemen onu karşılıyordu bu dizeler: “Ben sana mecburum, bilemezsin adını mıh gibi aklımda tutuyorum.” Bu cümleleri okuduktan sonra daha fazla kendini tutamadı gözyaşları içerisinde kaldı. Oysa bugünü kendi günü ilan etmişti gülecekti. Gözyaşlarını sildi bir müddet sonra cama yöneldi sevdiği kadını düşündü kim bilir hangi pencerede benimle aynı gökyüzüne bakıyor. Doya doya baktı göklere lapa lapa yağan karlar eşliğinde sonra bakmayı bırakıp perdelerini kapadı ve odasının ışığını açtı. Birdenbire defter ve kalem aramaya başladı hemen bir şeyler yazdı acele bir şekilde bu cümle hüzünler uzun mutluluklar kısaydı cümlesi oldu. İnsanları mevsimlere benzeterek yazmaya devam etti kimi zaman sonbahar oluruz dökülürüz dal dal kimi zaman ilkbahar oluruz rengarenk çiçeklerimizle açılıveririz. Bazı yaşanılası anlar ve anılar takvim yaprağında asılı kalmıştı ve biz hayat denen bu yerde mevsimler gibi solup gidiyorduk. İnsanlar göçer gider kuşlar misali gider bir dala konarlar orada yıllarca bir hayali, bir ukdeyi ve her şeyin gönlünce olmasını bekler. Derin bir iç çekerek yazmaya devam etti insan yaşamına neleri sığdırabilir ki? Kiminiz buna diyecektir her şeyi, bir yaşama her şey sığmaz kimilerinin yaşamına mutluluk sığarken kimilerinin yaşamına talihsizlik sığar. Talihli olmak için talihli doğmak gerekiyordu inancımca zaten dünya talihlileri sever. Talihli doğmadığıma göre pek de bir şey beklememeliyim bu dünyadan bir gün gülmek için keşke her gün ağlatmasan dünya belki o zaman seni daha çok severdim. Hoşça kal gerçek dünya ben hayal dünyamda yaşayacağım gerçekte olmasa da en azından orada mutluyum. Orada dünyalar benim. Kalbine bastırarak yazdıklarını bir daha uyanmamayı diledi hayal dünyasından ve pikabını kapattı ışıkları söndürdü sonsuza denk hayal dünyasında kaybolup gitti. Yaşar Kemal ve Atilla İhan’a rahmet ve özlemle.