Lavinya Dergisi
SAPLANTI“Susup içime döktüğüm cümlelere boğazımdan geçiş yok Parmak uçlarımla konuşuyorum, duyuyor musun?”
“Saplandım. Hâlbuki hiç bana göre değil. Hâlbuki, hâlbuki hiç bana göre değil dediğimiz şeylere daha da fazla saplanmıyor muyuz?” dedi dalgaların ekseriyetle büyük bir güçle kayaları dövdüğü bir kıyıdan. Uzaklardan… Denize diktiği gözlerinin içinden kırılıp geçen mavinin tonlarında yüzerken hafızanın türlü oyunlarından birine yakalanıverdiğini bilerek… Fark etmeden değil, bilhassa farkında olarak… Duyuverdim onu, zamanın içinden anlatıverdi bana belki de başımı yasladığım bir deniz kabuğu… Kendi içinin derin sularında yüzmeye çalışan bir balıktı o. Kayalıkların arasından kendini gösteren ve sonra kendi sularında kaybolan… Kimi zaman gerçekten nereye ait olduğunu bilmeden savrulan… Bir şekilde yolunu bulmaya çalışırken o da saplanıp kalmıştı işte hafıza denilen bataklığa… Balık hafıza söylemi kabaran dalgayla bu sefer sert kayaya çarpmıştı belli ki. Bazen kelimeler de o çok alışık olduğu anlamlarından uzağa düşer, eğilip bükülür ve hatta kırılırlardı. Çarpma etkisiyle kırılıverdi o söylem, balık bir tarafa düştü, hafıza diğer tarafa… Uzaklardan ulaşan dalga sesleri eşliğinde köpüren iç sesim bir fısıltıyla eğildi deniz kabuğunun kulağına. Seslenmek istedi o derin sularda yüzmeye çalışan yalnız balığa. “Akıntıya ters yüzmeye çalışan bir balık kendisiyle birlikte suyu da yormaz mı?” diye soruverdim… “Suyun umurunda mı sanki?” dedi ve dudaklarının kenarına çizgiler ekleyen tebessümüyle ekledi: “Her şey bir yanılsama!” Küçük bir sessizliğin ardından “Ne su var ne de balık…” diyerek sonlandı konuşma. Ve herkes, hiçbir şeyin her şeyliğine saplanarak teslim etti kendini derin bir suskunluğa… Dalgalar sustu… Kayalıklar sustu… Deniz kabuğu sustu… O sustu… Ben sustum… Hâlbuki hiç bana göre değil… Not: Hafızasına saplanan balıklara selam olsun.