Lavinya Dergisi

HUZURSUZ SAAT SENDROMU
Gülşah DEMİRCİ

“Susup içime döktüğüm cümlelere boğazımdan geçiş yok Parmak uçlarımla konuşuyorum, duyuyor musun?”

Gecenin koynuna yasladığında başını İçine kapanır insan Çarşafın kırılgan soğukluğunda Boynunu bükmüş bir küstüm çiçeği gibi Huzursuzluğun kıyısından uyku sularına bırakmaya hazırlarken kendini Boyunu aşacak… Belki de genzinden aşağı yuvarladığı sessizlikte boğulacak… Zamanın sesi bölüverir o anda ve susmak bilmez Tarihin tozlu sayfalarından yükselen bir Tanrı gibi Karanlığın yıkadığı duvarlardan yayılır Elinde çekici ve mütemadi sesi… Andırır zihnine mıhlanan bir çiviyi Her şeyin hiçbir şeyliğinde Ya da hiçbir şeyin her şeyliğinde Tik tak… Tik tak… ‘Uyursam geçer mi?’ ‘Geçer mi uyusam?’ Sözcüklerin sırası değişse de Hep aynıdır soru işaretinin çengeli Elde kalan, anlam yüklediğin anlamsızlıktır Teninin sıcaklığını çalan çarşaf daha bir kırışıktır şimdi Geçen zamandır… Sorular ise baki… İşte belki de tam da bu yüzden ıssızlığa terk edilir Yaşamın nabzını tutan bir saat… Duvarda bir çivi asılı kalır Boşlukta, bomboş… Uykuyu beklemek kutsaldır Büyüyen huzursuzluğa inat… Ve olup biten akreple yelkovan arasında Aslında ömürdür eksilttiğin Sallanan göz kapaklarında…