Lavinya Dergisi

KAVUŞMA
İlke Aslı ERDOĞAN

Durupta bakmalı akıp giden zamanda, yaşamdaki ufak detaylara...

Karlı bir aralık ayının akşamında elem içinde yürüyen bir kadın, üzerinde uzun paltosu, kışlık örme elbisesi ve çizgili atkısıyla tipinin getirdiği rüzgardan uçuşarak yürümeye çalışıyordu. Sokağın en köşesinden önünü görmeye çalışarak gelirken hızlı hızlı yağan kar ayak izlerini siliyordu. Bu şehirden giderken ayak izleri gibi silinecek miydi? Düşündü… Bu kederli akşam tam hissettiklerinin dışavurumuydu sanki. Bulutlar grileşmişti. Arada yağıp duran kar yüzüne sertçe vurup ona bulunduğu anı hatırlatıyor, silkelenip kendine geliyordu. Yürüdükçe ağırlaşan valizin yere değmesine ramak kalmışken yaşanmışlıkların terbiye ettiği o ağacın yanına vardı. Ağacın altında onunla her zaman oturduğu bank vardı. Ne zaman gama kapılsa geldiği ilk yer olmuştu. Düşünüp taşınıp bir yolunu bulmuştu. Ama bu sefer farklıydı. Olmayacağını bile bile gelmek bunun gibi bir şeydi. Mektup çoktan eline varmış olmalıydı… Her zaman farklıydı burası. Dibinde oturduğu ağaç ise yaprak açar, döker, kurur, tazelenirdi. Ona baktığında hep ümitlenirdi. Bu değişim onun gibi beni de tazeler mi? Diye düşündü… Kafasını toplayamadığı, zaman kavramını yitirdiği bu yerde; kar saçının üstünde bir santim katman tutmuştu bile. Gigil’in içinden geçenler: “Ne zaman birbirimizi kaybetsek Kinopsia’nın yanına gelirdim. Ya anlaşamaz kavga eder ya anlatamaz hissettiklerimizi anlamaya gelirdik. Önce ben gelirdim genelde. Banka oturur Kinopsia’nın ince gövdesine yaslanır anlatırdım derdimi. Konuşmasa da hissederdi bilirdim beni. Ağlanır sızlanır sonra iyileşene kadar düşünürdüm, kafamın buğulu sesini bir tek o gelince susturabilirdim. Çünkü Duende beni her gelişinde toparlayan tek kişiydi. Bu şehirden gitmeden yapacağım tek şey buraya gelip Kinopsia’yı ziyaret etmek olurdu zaten. Ama bu sefer ümitsizceydi. Biliyordum ki Duende gelmeyecekti.” Bavulun üstü bile bir karış kar kaplamıştı. Duende ortalıkta yoktu. Gigil umutsuzca içinden bunları geçirirken; postacı şehir merkezindeki son ev olan Duende’nin evine varmış kapısını çalmıştı. Duende mektubu aldı ve merakla zarfı açtı. Şu sıralar haber beklediği birileri de yoktu oysaki. Sevgili Duende, Onca yaşanmışlığın ardından bu şehirde kalmanın ne kadar zor geldiğini anladım. Bugün saat sekizde trenim kalkacak ve senin de bunu bilmeni istedim… Sevgilerle Gigil. Duende Gigil’in gidişini duyunca donakalmıştı. Ne yapmalıydı. Gigil şu an nerede olabilirdi. Sorular kafasını karıştırırken yatak odasına gidip valizini ve çok kıymetli kemanını alıp evden koşar adım çıktı. Gigil’ e yetişebilmeliydi. Gigil’i tanıdığı kadarıyla Kinopsia’nın gövdesini okşamadan oradan ayrılamazdı. Hemen bir taksiye binip oraya gidecekti. Gigil karışık duygular içerisinde saatin sekize vurmasını beklerken karşısında bir hayal gibi Duende’yi gördü. Aniden ayağa fırladı ve yalnızca: -Duende… diyebildi. İki genci tekrar bir araya getiren ağacın altında, kar tekrar yağmaya başladı. Göz göze geldiklerinde; Beni burada bırakacağını mı sandın Gigil? dedi Duende. Bir kez daha Kinopsia’nın ince gövdesine sarıldı Gigil… Ve aslında bildiği bir şey vardı; o hiçbir zaman buradan ayrılamazdı. Kinopsia: Genellikle insan kalabalığı olan ama şu anda terk edilmiş gibi sessiz olan bir yerin ürkütücü atmosferi. Gigil: Sevgiden sıkma, çimdikleme duygusu. (Filipinli) Duende: Yüksek bir duygu veya ifade durumu. (İspanyolca)