Lavinya Dergisi
PALYAÇOBir kasım sabahı, cama vuran yağmur taneleri, dışarıda sarı sonbahar kalıntıları, kitap mı okusam? Kahve mi içsem? derken, eskiye gitmek fikri geldi ruhuma. Kaldırıldı sedir örtüsü, açıldı Pandora’nın kutusu, tozlu albümler mi tercihim? Balerin müzik kutusu mu? Renkli kartlarım mı olmalı elime alacağım detay? Şu defter; minik, sararmış lakin azimle köşede bekleyen mi bugünün talihlisi? Ya da talihsizi! Vazgeçtim soru sormaktan. Sonunda aldım elime anlık kararla seni! Günün seçileni. Minik ve sarı, her sayfada yeni bir yüz, kırmızı burunlar, mavi dudaklar veya tam tersi, yeşil boyalı yüzler, turuncu saçlar, renk cümbüşü sanki! “Sanatçı resimde ne anlatmış?” diyemesem de. “Çocukluğum bu sayfada ne anlatmak istemiş?” cümlesini kurdum karşımdaki aynaya. Daima gülümseyen yüzler, izler, neşeli gözler. Baktıkça gittim anılara, çevirdikçe şaştım çocuk hafızama, anlatmaya çalıştıklarıma. Hele bakın şu son sayfalara! Ne demeli onlara? Defter bittikçe artmış kahkahaların dozu. Renk cümbüşüne kâh balonlar eklenmiş, kâh dilli düdükler. Bir diğerinde kahramanımın elinde zurna, mendil, ötekinde pinyata… Düşündükçe hatırladım daha derini, düşlerimi. Pandora’nın kutusuna dâhil oldum tam da şu an ben de. Her bir sayfada kendine yer edinmiş karakterleri anımsadım birdenbire. Benim düşümdü siyahı da, moru da. Tam sırası işte! Sende hoş geldin “Neden çiçek, böcek, araba çizmiyorsun?” diyen annemin sesi? “Palyaço çiziyorum özenle.” diye cevaplar veren çocukluğumun hevesi! Elbette vardı defterimin bir nedeni. Çünkü ve evet; bana sorarsanız… Sadece mutlu Palyaço, bir çocuğu katıksız güldürendi!