Lavinya Dergisi
BENİ YETİŞTİREN DOMATESDerme çatma bir evin bahçesinde oyunlar oynardım. Okula başladığımda ayakkabım yırtıktı ama aklım hala muzırlıktaydı. Bir günü yaramazlık yapmadan geçirmezdim. Evdekiler artık benden usanmıştı. Hurdadan aldığımız bisikleti tamir edip kullanılacak hale getirebilmiştim. Tamir işlerinden çok iyi anlardım, zaten neredeyse evde yeni bir eşya yoktu. Babam bunu dönüşüm olarak sayardı. Annem evin önündeki çamur fırında ekmek yapar hem çevredeki komşulara satardı hem de evde bol bol reçelli ekmek yapardı. Reçeli bahçedeki çelimsiz ağaçtan topladığı vişnelerle yapar, evde kaynatır, sabahları güzelim ekmeğimize sürerdik. Ablam koyunlara bakar hem süt sağar, sağdığı sütten peynir yapardı. Kahvaltıda onun leziz peynirlerinden yemek için her sabah erken kalkardım. Benim haricimde herkes evde sorumluluk sahibiydi. Faydalı oldukları için mutlu oluyorlardı. Bende düşünmeye başladım acaba ev için ne yapabilirdim? Aklıma küçük bir tarla yapmak geldi. Fakat babamdan sebzeler için para isteyemeyecek kadar zor geçiniyorduk. Birkaç gün etrafta boş boş dolandım. Bir gün şehre pazar kurulduğunda aklıma yere atılan sebzeler geldi, pazara girdim ve insanların arasından sıyrılıp yerdeki sebzeleri topladım. Eve getirip gizlice arka bahçedeki çalılıkların arkasına, elimle kazarak sebzelerin çekirdeklerini gömdüm. Sonra üstlerini tekrar toprakla kapattım. Artık benim de uğraşmak için amacım olmuştu. Bunlarla uğraştığımdan beridir herkes yaramazlığı azalttığım için memnundu. Çünkü bitkilerle okuldan gelir gelmez ilgilenip çok yorulduğum için yaramazlığa zaman bulamadan uyuyakalıyordum. Ertesi gün kalktığımda toprakta hiç belirti yoktu. Çok mutsuzdum. Oysa bugün bende soframıza bir şeyler ekleyecektim. Akşama annem bahçedeki kirazı sularken sebzeleri sulamadığım aklıma geldi. Hemen bir kova su da ben doldurup getirdim. Sebzelere bol bol su verdim. Her gün bunu tekrarladım ve bir iki haftanın ardından bitkilerim filizlenmeye başlamıştı. Salı gününün sabahı uyandığımda heyecanla bahçeye çıktım. İşte! İlk domates bana selam verir gibi parlıyordu… Ufacık olmasına rağmen dayanamadım ve dalından koparttım. Artık ben de soframıza bir şey katacaktım. Bilinmeyen bahçemden getirdiğim ilk domatesti bu! Sofraya geldiğimde herkes kızgındı. Domatesi yıkayıp onlara gösterdim. Annem çok şaşırmıştı. Babam ise “Nereden buldun onu?” diye sordu. Ablam Martina: -Çalmıştır kesin, ne olacak başka bu haylazdan! Dediğinde babam yerinden fırlayıp bağırmaya başladı. -Ben sana daha fazla yaramazlık yok demedim mi? Babamın gözleri araba farı gibi yanıyordu. Kimseyi domatesin benim olduğuna ikna edememiştim. Sonunda onları arka bahçedeki çalıların ardında görünmeyen bahçeme götürdüm. Hepsi olduğu yerde dona kaldı. Domatesler, patlıcanlar, biberler… Annem; “Benim oğlumun yapmayacağını biliyordum zaten” dedi. Ablamsa lafının altında ezilmişçesine susuyordu. Babam: “Peki bu fideleri nereden buldun?” Dedi. Bende anlatmaya başladım… Onlara her şeyi anlattım. Pazarda yere atılanları alıp yeniden çekirdeklerini toprağa ektiğimi ve her gün suladığım için bu hale geldiğini… Hepsini anlattım… Birkaç ay sonra çok fazla üretmiştik. Ve evde kalmaları çürümelerine neden oluyordu. Annem domatesleri salça yapıyor, ekmeklerle birlikte satıyordu. Bu bize ek gelir olmuştu. Babamsa pazardaki amcalara bizim sebzelerin iyilerini ayırıp satıyordu. Artık sandığımızdan daha iyi durumdaydık. En azından biraz daha… Birkaç yıl sonra ben ortaokuldayken babamı kaybettik. Eve bakacak bir tek ben kaldığım için yetiştirdiğim sebzeleri pazarda satma kararı almıştım. Küçük yaşta çok başarılı olamasam da eve bakacak kadar harçlık çıkarıyordum. Küçükken “Bundan hiçbir şey olmaz.” Denilen ben şimdi eve bakan kocaman adam olmuştum. Bir yandan da hesap kitap yaptığım için pazar işlerinde çalışan kafam derslerimde de iyiye gitmemi sağladı. Annem halinden memnundu. Ablam Martina ise daha fazla peynir yapıp benimle pazara gönderiyordu. Onun peynirlerini de sevip satın alanlar olduğu için bize katkısı çok oldu. Artık büyüdüm, çalışıp kazandığım paranın bir kısmını biriktirip yüksekokul okudum. Mühendis oldum. Küçükken bana “Bundan bir şey olmaz.” derlerdi. Ama vicdanımdaki yardım etme isteği ve ektiğim pazar sebzeleri beni bugünlere yetiştirdi...