Lavinya Dergisi
HAPSOLMUŞ SÖZCÜKLERYazmaya dair birçok şey yaşar da insan onları anlatmaya yetecek kelimeler dökülmez bazen kağıtlara. O kelimelerin hapsoluşu öyle boğucudur ki boğazınız düğümlenir, gözleriniz yanar da bir damla yaş düşmez. Her sevinçte her hüzünde, hem umudumuzda hem acımızda yazmaya yönelen parmaklar kalemi tutmamaya yemin etmiştir sanki. Sanmayın ki kalbimizin acısından yazamıyoruz. En mutlu, en umutlu anlar için de sözcükler tek bir cümle kurmak için bile sıralanmıyor, ne yazık! Bu acizliği insana yaşatan nedir hala bir cevap bulamamış olsam da, yazılmaya dair yaşanmış her şeyi kelimelere döken kişiler için bu büyük ıstırapmış. Büyük boşlukmuş. Fakat beni boşluktan çekip çıkaran şeyin cevabını vermek çok zor değil: umut. En sancılı günlerime merhem olan, en mutlu anlarda sevincimi ikiye katlayan, güneşi, ayı, insanları daha çok sevmemi sağlayan o küçük mucize tuttu yine ellerimden. Beni kelimelerle barıştırdı. Beni kelimelere bağışlattı. Bir kez daha umutsuz yaşayamazmış insan, öğrendim. Öğrendim ki kalbimizden geçen her şeyin bir şekilde dökülmesindeymiş hayatın masumiyeti. Belki de sözcüklerin dökülmeyişi duygularımızın masumiyetini kaybedişindendi. Yazmak da olmasa kaptıracaktım kolumu bu her şeyi bir bir kaybeden dünyaya. Ama şimdi binlerce iyi ki. İyi ki var olan umuda, iyi ki bize pervane olan güzelliklerin farkındalığına, iyi ki içimizde bir yerde hapsolan masumiyetin varlığına, iyi ki duygularımıza dökülme devrimini yaşatan kalemleri tutmaya...