Lavinya Dergisi
TUZ BASSAM YARAMANe iyi gelirdi yaralarıma? Merhem, ilaç, doktor, uyku, zaman... Hepsini tek tek denedim. Yüzeydeki yaralarıma merhem sürdüm, sonra ilaç içtim, nice doktorlara gittim, uyudum, zamana bıraktım. Baktım iyileşenler oldu. Kapandı kimileri, acıtmadı eskisi kadar. Sardım, sarmaladım sevdim kimisini, bir o kadar da kendimi. En acıtanları yok saydım. Yüksek bir dağa çıktım. Çığlık attım ovalara, sesim yankılandı. Sonra yine geri geldi bana. Attım kendimi denizlere, yüzdüm, daldım en derine. Yok, saydığım yaralarımı bu defa denizin en derinine bıraktım. Şimdi balıklar düşünsün dedim. Kuma ayak basmadan yine acıyı hissettim. Gittim yağmur kokulu toprağa kazdım kazdım, gömdüm. Rahat bir nefes alacakken yine canım yandı ve bağrımda hissettim. Sustum, durdum, büyüdüm bir zaman daha. Olgunlaştın dedi, kimi diller ve bakışlar. “Artık acı ile başa çıkabilirsin.” cümlesini okudum kitaplarda. Yara bandı taşıdım çantamda, sargı bezi derken yetmedi. Reçetelerde yazdı başka başka ilaç isimleri, yine ve yeni merhemler, daha çok uyku ve geçmeyen bir zaman! Alıştık birbirimize bir sıra, yenileri de eklendi yanımıza. Anladım ki ne yapsam da geçmeyecekti acıtanlar. O zaman dedim, yaralarımı ve yenilerini açanları unutmasam. Bir daha, bir daha kanatamasalar! Affetmesem defalarca! Diri tutsam öfkemi, yakan, yıkan ateşi. O ateşin umarsız sahiplerini, gülmeseler yüzüme, bakmasalar gözlerime, dinmese sızım. Nasılsa geçmeyecek! Tuz bassam nice yarama, acımı taze tutsa, tutsa madem unutturmasa!