Lavinya Dergisi
YAŞAMHayat bir nehir gibi aslında, doğumunla başlayıp ölümünle bitiyor. Kaynağından çıkan su ile kuruyan bir su birikintisi gibi … İkisi de su ama biri başlangıç biri ise son… Nehir, başlangıçta çok tatlı gelse de üstüne yağmurlar yağıyor, taşıyor. Durmadan hızla akıp ilerliyor. İçinde yosunlarla her geçen gün çoğalıyor. Peki ya taşlar; dışarıdan çok güzel görünen ama nehire girdiğinde ayaklarına batan taşlar… Buna rağmen buz gibi nehir, suya baktığında gördüğün yansımanla seni büyülüyor. Ama dalgası hiç bitmiyor. Hayatı da nehire benzetiyorum işte ben ; İnsan da doğuyor ve günü gelince yaşamı son buluyor. Doğan da aynı ölen de. Biri başlarken diğeri dönüyor. Hayat her yeni doğana tatlı geliyor. Ama yaşanmışlıklar gören insan, yeri gelince o bedene sığamayıp taşıyor. Yersiz gelen kederle yağmurlarda ıslanıyor. Ama süzülmesini de başarıyor. Ayağımıza takılan o taşlar dışarıdan pek hoş görünen dertlerimiz gibi, herkes baktığında anlamıyor ama başına gelince acıtıyor… Hayatta yaptığımız çoğu şey de bize geri dönüyor; ya iyi ya kötü, herkes nehirdeki yansımasını görüyor. Yaşamın hızı da durmaksızın ilerliyor ve hayat zaman zaman gelen dalgalarla bulansa da sonunda hep durulmayı seviyor. Ama dalgası hiç bitmiyor…