Lavinya Dergisi
OLSUNÖmrü ferahlatan mis kokulu sabahları duymak için, gerçek sevgiye ulaşmaktaydı hep umut.
Kabullenmenin güzel bir sözcüğü var, insanın içini ısıtan, ferahlatan. Koşar adım gelen hüznü durduran. Fırtınadan sonra gelen küçücük bir fısıltıyla yerle bir olan düşleri kucaklayan bir sözcük... Sabitleyen yaşamı olduğu yere... Bu sözcüğün adı: olsun. Olsun, böyle de yaşıyoruz. O olmasa da, bu olmasa da, şu olmasa da... En çok kimi sevmiştin, en çok kimi özlemiştin gittiğinde? Kim kaldı yanında en çok? Kimse! Olsun... Zaten sen her gece yalnızlığımla dertleşip yine yalnızlığına sarılmayı biliyorsun. O, bu, şu olmasa da olur. Zaten... Bir de zaten sözcüğü var. İnsanın kendini avutmasının en güzel açıklamalarının başında gelen hani... Yoksa nasıl avunur tersine dönen dünyasında? Sözcüklerle iyileşmeyi öğrenmeli insan… Yüreğine gizlediği umut olmalı, tebessümüne sakladığı bir mutluluk olmalı ve en olmadık yerde göz kırpmalı hayata… Kimseyi beklemeden, kendini bulmalı, sevgiyi içinde duyunca kendinde kaybolmalı… Herkes içindeki yürek kadar var; sevgiyle de nefretle de dolsa hepsi ona ait, hepsi onun özünde… Kimseyle ilgili değil aslında insanın kendisiyle ilgili bütün hisleri… Bunu anladığında da; “Zaten” sevgi benim yüreğimde deyip, gelene de gidene de “Olsun” diyebilmekte asıl marifet…