Lavinya Dergisi
YİTİRMEKYitirdiklerimizle tamamlar hayat bizi. Eksik yanımıza tam olur. Gün geçtikçe hayat dersi deriz adına. O dersleri aldıkça sınavlarından geçebildiğimiz sürece iyiyiz aslında. Geçemezsek vay halimize. İnsan gün geçtikçe anlar bir sınavda olduğunu. Bazen birini bitirmeden diğeriyle sınanırız. Hayat ölçer bizi… Gün boyu ağlayarak geçirdiğimiz zor günleri, ardından güzel günlerin geleceğine inancımız olmadan asla atlatamayız. Sağlığımız yaşamımıza olumsuz etki göstermeden şükretmeyi bilmeyiz. Gece olmadan ay ışığının gücünü hissedemeyiz ışıkta. En güvendiğimiz insan tarafından aldatılmadıysak bilemeyiz ihanetin acısını. Geri getiremeyeceğimiz insanları yitirdiğimizde ne gün biter, ne zaman akar, ne insanlar umrumuzda olur. Senin de bir parçan yitmiştir o insanla, tekrar yerine gelmeyecek bir parçan... İşte hayatın tamamlaması olayı tam da burada devreye girer. En zor günü yaşarken ondan daha zoru olmayacak gibi hissederiz. Şu gün bitsin başka bir şey istemeyeceğim diye yalvarırız tanrıya. Ve tesadüftür ki genelde ondan daha zoru olur. O gün biter ve istemeye devam ederiz çünkü yol bitmez. Yolda olmanın verdiği bir yere erişme sorumluluğu üzerimizden gitmez. Yolun çetrefilli oluşu mu, bizim yolu yürümekten vazgeçmeyişimiz mi acaba sorun? Sabrın en büyük imtihan olduğu çağda, hepimiz birer derviş adayı olabiliriz mesela. Fakat muradımıza erer miyiz o konu fazlasıyla tartışmalı. Modern çağın bize yüklediği bir şeyleri hemen tüketip yenilerini talep etme arzusuyla, tatminsizlik seviyemizi daha da yukarılara çekersek muhtemelen bizim “Ermemiz” fazlasıyla zaman alır. İnsan alışır yola da, yolda olmaya da. Önümüze çıkan taşlar, ayağımıza dolanan otlar olmasa yürümenin de anlamı olmaz belki. Herkes kendi taşını kenara çeksin, bir köşeye otursun ve düşünsün. Herkesin yolunda aynı otlar mı bitmiş ya da kimine sarmaşık kimine çiçek mi denk gelmiş? Kim bilir belki böyle düşününce anlamlandırmak daha kolay olur bazı şeyleri