Lavinya Dergisi

PARMAKLIKLAR ARDINDA
Arşiv

Eski Yazar Yazıları

Bu dünyada parmaklıklar ardında olmayan çok az insan var. Burada bahsettiğim hapishane gerçek bir hapishane değil. Parmaklıkları görünmeyen ve bir çoğumuzun hapishanede olduğumuzun farkında bile olmadığı bir hapishane. Gerçekten özgür, gerçekten istediği hayatı yaşayan, hiç kimsenin ve hiç bir şeyin kölesi olmayan ve başkalarının ne söylediğini umursamayan çok az insan var bu dünyada. Bu mutlu azınlıktan geri kalan herkes ise bir şekilde parmaklıklar ardında yaşıyor. Bir nevi hapishane hayatı yaşıyorlar. Bütün bu insanları hapse tıkanlar sadece ve sadace kendileri. Bununla birlikte bu hapis hayatının sebepleri farklı ve hapis süreleri değişiklik gösteriyor. Bizi bu hapis hayatına mahkum eden bir sürü farklı sebep var. Ancak bir çok insan benzer sebeplerle kendini hapsediyor. Bir de sadece tek bir sebebi yok bu hayat tarzımızın. Bir çok sebep bir araya gelip iç içe geçmiş durumda. Bu sebeplerin en başında ‘Başkaları ne der?’ geliyor. Başkaları ne der diye yaşıyoruz hayatımızı. Kim bu başkaları? Aile, akrabalar, arkadaşlar, iş arkadaşları, konu komşu, ya da mahalleli, toplum… Herkes kendi hayatından sorumluyken ve seçimlerinin sonuçlarına kendisi katlanacakken başkasının hayatı üzerindeki bu tahakküm de nedir? Kimse bir diğerinin gerçeğini bilmezken ve bunu bilmelerine de imkan yokken bu başkaları kurbanlarını hemen yargılayıp yaftalıyor ve de biz de kurban olarak bu yargı ve yaftaları kabul edip içselleştiriyoruz. Esas suçlu biziz, bunu bize yapmalarına izin verdiğimiz için veya onlara aldırış etmemeyi ya da onları görmezden gelmeyi öğren(e)mediğimiz için. Bir başka sebep ise açgözlülük. Bazılarımız çok para kazanmak için hayatımızdan veriyoruz. Sonra bir bakıyoruz ki o paraları harcamak için zamanımız yok. Bu kadar çok çalışırken bir de sağlığımızdan oluyoruz. Paralarımızı hayatımızı yaşamak için harcayacağımıza sağlığımıza harcıyoruz. Ya da çok kıyafet, takı, mutfak eşyası vb. alıyoruz. Sonra bir de onları koyacak dolaplar alıyoruz. Her yer tıkış tıkış… kendimizi bu eşyalarla hapsediyoruz. Ama yine yetmiyor ve almaya devam edip bu kısır döngüden kurtulamıyoruz. Paranın ve eşyaların kölesi oluyoruz. Onlar bize hizmet edeceğine biz onlara kölelik ediyoruz. En etkili sebeplerden biri ise sevilmeme ve yalnız kalma korkumuz. Bazılarımız su gibiyiz. Hangi kaba konursak onun şeklini alıyoruz. Kendimize ait bir şeklimiz şemaliz yok. Yeter ki sevilelim, kendimize ait bir kabımız olmasa da olur. Böylece kendimizden vazgeçiyoruz ve başkalarının hapishanelerinde geçiriyoruz hayatımızı. Bu gibi sebeplerden dolayı kendi tercihlerimizden, hayatımızdan yani kendimizden vazgeçiyoruz. Kendimiz olamıyoruz. Kendimiz olamayınca başkasının ya da başkalarının hayatına hapsoluyoruz ve kendimizi ait hissetmediğimiz ve bu kime ait olduğu belli olmayan hapishanede mutsuzluktan kıvranıyoruz. Bu hapishanenin bir kilidi ya da anahtarı yok. Kendi kendilerini hapishaneye koyan bu insanlar yine istediği zaman bu hapishaneden çıkma özgürlüğüne sahip. Özgürlüğe giden tek yol farkındalık. Bu farkındalığı yakalayan biri özgürleşiyor ve hapis hayatını geride bırakıyor. Geri dönüşü olmayan ve hep ileriye gitmek zorunda olduğu bir yolda ilerliyor artık. Özgürlüğü bütün hücrelerinde hissediyor ve tahliye olmanın dayanılmaz hafifliğini yaşıyor.