Lavinya Dergisi

KARABATAK
Gülşah DEMİRCİ

“Susup içime döktüğüm cümlelere boğazımdan geçiş yok Parmak uçlarımla konuşuyorum, duyuyor musun?”

Karşıma dikilen dağlardan inip geliyor Arada kalmışlığı mayısın Umut kıyılarımda dolaşan bir karabatak gibi bata çıka Kuzguni tüylerinden damlıyor Ve yüzümde çaresizliğin serinliği Hatırla ki “Çıkmaz sokaktasın” Önümde uzanan o derin denizin dibinde Siyaha çalan bir istiridyenin içinde Parlayan bir inci gibi Tezatlığın timsali karabatağın gözleri Uğultulu bir sessizlikte büyüdükçe büyüyor Ve titriyorken ıslak ümitlerim Kuruyup gidiyor üzerime düşen gölgeleri… Dalgalar arasından yanık sesi yayılıyor Lacivert yalnızlığı bir denizcinin Usanmadan söylediği türküde Geceye karışıyor… İnsan ölmeden, ölümü anladığını sanıyor da Yaşamadan çözemiyor hayatı Sahi sevmeden, gönlünde taşıyabiliyor mu sevdayı? Bir soru işareti daha… Gökteki Demirkazık gibi… Çakılıyor karabatağın gagasına Ve gizlice bana taşınıyor Cevap dilimin ucunda… Zaman gecikmekten biraz mahcup… Bense akreple yelkovan arasında dolanan bir meczup… Yok, karabatak anlamıyor… Tüm takvimleri aşıp Kadrandan havalanıyor Islak ümitlerim ve kuruyan gölgeleri… Bir de lacivert yalnızlığı Dalgalar arasındaki denizcinin… Hepsi şimdi kanatlarının altında Umut kıyılarımda dolaşıyor Soru işaretinin çengeli gagasında Bir karabatak gibi bata çıka… Arada kalmışlığı mayısın Gelip kulağıma fısıldıyor: “Tüm bildiklerini unut! Ve sonra hatırla… Her şeyi biliyorsun Ama hiçbir şey bilmiyorsun aslında! Hayatın çıkmaz sokaklarında Bir karabataktan farksızsın Aşk denizinde yüzmeyi bilmiyorsan Sevdanın sığ sularına batıp çıkacaksın!”